Friday 28 September 2012

Aptal kutusu demeyelim de...



Popüler kültürün tutkunu olduğumu her fırsatta belirtiyorum. Belli bir yaştan sonra 'farkındalık' yaşayan insanların burun kıvırarak alt kültür gözüyle baktıkları şeyleri izlemeyi seviyorum. Onlara inat olsun diye değil içimden geldiği için ve kimilerini sahiden sevdiğim için yapıyorum bunu.
Televizyonun aptal kutusu olarak nitelendirilmesine zaman zaman karşı çıkıyorum ama buna rağmen insanlara fazla bir şey katmadığı konusuna ben de iştirak ediyorum.
Genel olarak son zamanlarda işim gereği mesai saatlerinde haber ve spor kanallarını izlediğimden gündüz kuşağı ürünlerini kaçırıyorum, geceleri de mecalim kalmadığından televizyonda nevarneyok yakalayamıyorum.
Bugün izin günümdü ve gündüzümü televizyonla geçirdim. Notlar tuttum. Ve biraz sevindim. Çok şey kaçırmıyormuşum. Her şey bıraktığım yerde öylece duruyormuş. Eğlenceyse eğlence, saçmalıksa saçmalık, dramsa dram! Notlara geçelim.

Müzik kanalları arasında gezintide fark edileceği üzere hep aynı klipler dönüyor. Yerli müzik yayımlayan kanallarda biraz daha derli toplu klipler yayımlanıyor. Yabancı müzik kanalları ise kati suretle çekilmiyor. Sürekli RnB ve Hip Hop. Onun da en dinlenmez örnekleri var. MCM kalitesi beklemiyoruz ama biraz özen gösterseler keşke.
Yerli kanallarda bugün Murat Dalkılıç'ın 'Kader', Gülşen'in 'Seyre dursun aşk' ve Tan'ın 'İlk bilen sen ol' isimli şarkılarına defalarca maruz kaldım.
Dalkılıç'ın ve Tan'ın kliplerine değinmezsem çatlarım. Önce Murat Dalkılıç. Şarkı biten bir aşkın ardından yaşanan pişmanlığı konu alıyor. Hala sevdiğini söylüyor ve o esnada 'o eski güzel günler' gösteriliyor. Ama bir de ne görelim, 'eski sevgiliye ezada bulundukları sözler' eski sevgiliyle beraber geçirilen en mutlu anlarda beraber söyleniyor! Saçmalığa gel!
Tan'ın şarkısı da enteresan. Düzenlemesi fena olmayan bir şarkı, klibi de projeleri genelde 'aparma' suçlamasına maruz kalan fotoğrafçı Mehmet Turgut çekmiş. Bu şarkı da ayrılık temalı. Şarkının ilk mısrası “İlk bilen sen ol biz ayrıldık”. Klipte de genç kızımıza Tan tarafından gönderilen bir SMS'in okunması ilk saniyelerin konuğu oluyor. SMS'te tabii ki ayrılık mesajı yazıyor: “İlk bilen sen ol biz ayrıldık.” Daha saçması bulunana kadar en saçması bu diyeceğim ama dehlizlerde ufak bir seyahat yapsak anında buluruz. O yüzden bu topa girmeyeceğim.
Klipleri veriyorum isteyen izlesin gözleriyle görsün diye. Yoksa beğendiğim anlamına gelmiyor.

Tan-İlk bilen sen ol


Murat Dalkılıç-Kader


Müzik kanallarından gündüz kuşağında dizi yayımlayan kanallara geçelim. TRT yeni başlayan Şubat dizisinin tekrarını veriyordu. Çok sarmadı açık söyleyeyim. Ama Fox TV'de uzun zamandır yayımlanan 'Dinle Sevgili' adında bir diziye rastladım. Köşede 'Final' yazıyordu. 5 dakikalık sekans bir daha o kanala dönmememi sağladı. Sahne şu: Başrol oyuncumuz annesiyle beraber masada oturuyor ve kayıp olan karısının nerede olduğuna dair beyin fırtınası yapıyor. O arada polis olay yerine geliyor. Ve delikanlıya pembe bir kimlik uzatıyor. El cevap: “Karım kimliğini mi kaybetmiş?” Aslında bu soruyla kanalı değiştirmeliydim de merak ettim devamını. Polis: “Hayır efendim. Böyle bir haberi ben vermek istemezdim ama karınızın cesedi bu sabah Sarıyer sahilinde bulundu.” Neyse bulunmuş en azından dedim ve geçtim.

Ve günün en beklenen dilimi: Esra Erol'da evlen benimle. Gündüz kuşağı eş bulma programları en kurgusal görünse de zaman zaman en 'sahici' tepkileri içerisinde barındırabiliyor.
Şans eseri bir tanesine bugün denk geldim. Önce bilmeyenlere tarif vereyim. Bu programda kadınlar ve erkekler nasıl bir eş istediklerine dair listeyi belirleyip kendilerine ayrılan yere geçiyorlar. Telefonla katılanlar da “Filanca özellikleri olan kişiye ben talibim” diyerek o kişiyle konuşmaya başlıyor. Anlaşma olursa ertesi gün stüdyoda buluşuluyor.
İşte 'vuslat'a erilene kadar o kişilerin arayışları stüdyoda devam ediyor. Tribün gibi oturuyorlar. Bugün çarpıcı bir sahne yaşandı. Normal seyrinde ilerleyen programda sarışın bir kadın ağlamaya başladı. 'İçin için ağlıyor' denen cinsten. Sunucu sordu neyin var diye başladı anlatmaya: “Bizler burada hepimiz çok yalnızız.” Devamını hıçkırıklara boğularak söylediği için anlayamadım.
Sunucu Esra Erol, konuğu nefes alsın diye stüdyo dışına çıkarırken 'dram pornosu' yapmayı ihmal etmedi. “Sen çok üzüldün istersen Ahmet Abi'ye de bir sarıl'” talimatını verdi, orkestra acı acı çaldı. Reklamlara gittik. Dönüşte ben de yoktum zaten.
Bütün bunlar yaklaşık 2 saat içerisinde gerçekleşince anladım ki ciddi anlamda bir açıkhava tımarhanesinde yaşıyoruz Türkiyeliler olarak. Şikayetçi miyiz peki? Maalesef değiliz.

No comments: