Thursday 5 July 2012

Şişeler, katran karası şişeler


Bu ülkenin gündemi yıllar geçse de değişmiyor. 'Faşizm'in seviyesi değisse de hiçbir zaman eksikliği hissedilmiyor. Gölgesi muhakkak üzerimizde. Yasaklar yine günümüzde de tartıştığımız konuların başında. 'Özel hayat'a yapılan müdahale ise tabii ki en sesli tartışılanlar. 1983 yılında içkiye yapılan zam sonrası da bir tartışma başlamış. 'Engel için mi' kabilinden. Müteveffa Hikmet Feridun Es de 'Yıllarboyu Tarih' mecmuası için 'Bir şişenin tarihi' başlıklı araştırma yazısı yazmış. Ama ne yazı!
Konu tarihçi Ahmet Refik Altunay'ı hergün gazeteye gelip soran bir okurunun nihayet kendisine ulaşmasıyla başlar. Okuyucunun derdi ona elindeki 'şişe koleksiyonu'nu göstermektir.
Sonunda buluşup olay yerine giderler. Tabii Es de yanlarında. Ve nefis yazı başlar. Bir kaç kesit paylaşayım, müsait zamanda tümünü burada yayımlarım...

"Hollanda, bizim 'Şişede durduğu gibi durmaz' vecizemizi, bir içki şişesi ile adeta canlandırmış, dile getirmiştir. Mesela dünyanın en eski içki firması olan Kupper (1695'ten beri içki yapıyor) bizden aldığı ilhamla meşhur 'Sarhoş' şişesini çıkarmıştır. Adeta sallanıyormuş hissini veren çarpuk bir şişe! Güya içmiş de o hale gelmiş!.. Şişede durduğu gibi durmaz.. Halbuki içindeki sadece Jenever... Hollanda rakısı... Junk ve Oude yani genç veya ihtiyar, diye ikiye ayrılan Jenever, daha ziyade cin türünden bir içki ama, çok sert ve acı... Hollandalılar bunu minik kadehlerin içinde, öteki içkilerle beraber, mesela, biranın yanında, fakat içine karıştırmadan içerler... İki içkiyi birbirine katık ederek...
İçindeki Jenever, hiç de pahalı olmadığı halde, iki büklüm 'sarhoş şişe'deki Jenever ateş pahasınadır!.. Buna rağmen, Amsterdam'a her inen uçaktaki turistler, hemen koşup, birer 'Sarhoş şişe' satın alırlar. Vaktiyle dünyada hiç popüler olmayan bu içki, şimdi hava meydanlarının gümrüksüz mal satan dükkanlarında en iyi satılan içki haline girmiştir. Bir şişeleme buluşu sayesinde... En ucuza mal olacak cinsten bir Kütahya şişesi içinde bizim konyakları veya kayısı likörlerini bir düşününüz... Yazık yapamadık..."



"...Refik Hoca, mücevher mahfazalarını karıştırır gibi şişeleri karıştırıyordu. Üzerlerinde Arap harfleriyle etiketler taşıyan şişeler: Üzümkızı, Staflina, Şırrak Ve ötekiler... Üzerlerinde Fransızca, Rumca yazan rakı şişeleri... Ünlü tarihçi bazen bunlardan birini alıp bize gönderiyordu: İşte 'Kalkan Balığı' denilen yamyassı rakı şişesi. İçki yasağından kalma. Pantolon arka cebine girmesi için böyle yamyassı yapılmış, Yasak Şişe! Kimseye çaktırmadan çekmek için. Kalkan balığı yani yasak şişe, bir zamanlar moda haline gelmişti. İçki yasağı kalktıktan sonra bile..."

"... Tarihçi Ahmet Refik tozlu şişelere değil de sanki 'Akşamcılık tarihi' yahut dünden bugüne şişe tarihini karıştırıyordu. İşte bir alay Fahreddin Kerim Gökay... Sarhoşların belkemiklerinden su alan ve işi azıtanları götürüp şehir dışına atan dünyanın en sevimli valisinin, en ünlü içki düşmanının adını taşıyan en popüler rakı şişeleri! İlk Fahreddin Kerimler...
Beyaz ama daha ziyade yeşile kaçan pürtüklü camdan... O günlerde hakim sarhoşa: Çok mu içmiştin! diye sorar. Sarhoş da cevaplardı: Ayıp ettin de Reiz bey... Ağzınıza layık... Topu topu 3 F.KG. yuvarlamıştım...
FKG, Doğan Nadi'nin buluşuydu. Bu harflerle Fahreddin Kerim'in vaftiz babası olduğunu söylerdi."

"...Ama size bir şey söyleyeyim mi? Daha eskiler kafa çekmenin bir usülünü bulmuşlardı: Şıracılık... Çok yakın zamana kadar İstanbul'da 2 bardağı insanı körkütük sarhoş eden şıralar satılırdı. Bazıları afyonlu. Bazıları ise: 'Katır Şarap' denen cinsten. Yani ne şıra, ne şarap. Katırın cinsiyeti gibi. Şarap katırı..."

"1584 tarihinde, gayet kalabalık ve debdebeli bir Liechtenstein sefaret heyeti Estergen Bey'ine misafir olmuştu. Bey, İstanbul'a giden bu heyeti nasıl ağırlayacağını bilmiyordu. 1000 kişiye şarap!!! Hem de zamanın adetine göre, kahvaltıdan başlayarak! Ama Estergon Beyi kolayını bulmuştu. Bal, reçel, şekerli sudan, çabucak ve fıçı fıçı bir şarap yaptırmıştı. Hemencecik! Ellerine sağlık... Ama bağırsak söken denilecek derece müshil... Çok sevmişlerdi Liechtenstein'lılar bu şarabı... Maşraba maşraba yuvarlıyorlardı...
Ertesi sabah şafak ile yola revan oldular... Ne şaraptı ama. Hem ballı, hem reçelli ve dahi hem de bol şekerli su! O günü Dersiadet'e (İstanbul'a) giden 1000 kişilik sefaret heyetine günde tam 11 kez mola vermek zarureti doğmuştu. Kafile durdurulur, durdurulmaz, sefaret heyeti, işlemeli uçkurlarını tuta tuta çalılıkların arkasına yıldırım gibi koşuyorlardı. Heyhat ki,... Çalılıklara yetişemeyenler de vardı. Ahh ne şarap! Ne şarap! Türk şarabı..."

Yıllarboyu Tarih, Mart 1983, Hikmet Feridun Es



Konu içki olunca milyon tane şarkı var ne seçsem içime sinmeyecekti. Candan Erçetin'in 'Yeşilçam' temalı 'Yaşıyorum' şarkısını seçtim. Yaptığı iyi işlerden biridir ama her iyi iş gibi kenarda köşede kalmıştır. Dinleyiniz, dinlettiriniz.


Ama illa konuyla ilgili istiyorsanız. Konu şişeler olunca Ahmet Kaya'yı analım. 'Hadi bize gidelim yar, şişeleri dizelim yar, içelim içelim ölümüne içelim, karakola düşelim yar...' İyi dinlemeler...

Monday 2 July 2012

Sansür, censorship, censure, tsensuur, λογοκρισία

Türk basını, sansürcü Kemal'den neler çekti?
Basın tarihimize geçen iki amansız sansürcü vardır... Hıfzı ve Kemal Beyler. İlkinin basın mensupları tarafından zaman zaman hoşgörü ile karşılanmasına rağmen, ikincisi, basına düşman olduğunu her davranışıyla belirtmesi yüzünden, nefret edilesi biri olmuştur...
- Beyefendi: O resimde ne gibi bir sakınca vardı ki konmasını yasakladınız?
- Daha ne olsun? Çeşme başında ellerini havaya kaldırmış olan ihtiyarın hali yetmez mi?
- Ne var o ihtiyarın halinde?
- Peki söyleyin bakalım, bu adam ellerini havaya kaldırmış öyle ne yapıyor?
- Bu suyu şehire getiren ve mahallesine böyle bir çeşme yaptıran padişaha dua ediyor. Bu resim böyle bir fikri sembolize etmek üzere yapılmıştır.
- Bu dediğiniz şey sizin düşünceniz olabilir!.. Bu ihtiyar adamın ellerini havaya kaldırarak içinden padişahımız efendimiz hazretlerine beddua etmediği ne malum? Faraza böyle olmasa bile o resmi gören birçok kimsenin aklına dua değil, beddua ettiği düşüncesi gelebilir. Binaenaleyh ben bu resmi kesinlikle dergiye koydurtmam!

Kudret Sinan, Yıllarboyu Tarih, Temmuz, 1980

Sunday 1 July 2012

Kalbim Hellas'da kaldı

Ege'nin karşı kıyısına hep bir sempati beslemişimdir. Yıllardır bir sebep aramadım ama galiba artık bunu temellendirmenin vakti geldi. Ben onların en başta müziğini seviyorum.
4 şarkı vereyim gecemiz efkarlansın.

1. Haris Alexiou-Apopse thelo na pio
Türkçe meali, 'Bu gece içmek istiyorum'. "Bu gece içmek istiyorum, sonrasında da hiçbir şey hatırlamamak..." olarak başlıyor. Zaten sözlerin önemi yok musiki ve fonetik size aynı hisleri veriyor.


2. Eleftheria Arvanitaki-Prin to telos.
İtalyanca aşk şarkısı olan 'I giardini di marzo'nun Yunancası oluyor kendileri. Çok başarılı bir aranjman. Orijinali için de buradan bittabii.


3. Despina Vandi-Thelo na se do
Türkiye'de son dönemde aranjmanı yapılmış bir eser. Yıldız Usmanova, Yaşar'la beraber seslendirmişti 'Seni severdim' adıyla. Ama orijinalinin yanından geçmesi namümkün!


4. Haris Alexiou-Oi filoi moi xaramata
Son şarkı yine Haris'ten. Şarkının adını Ege koyabilirlermiş aslında.