Thursday 27 November 2008

Cem Yılmaz



Kardeşim otur adamı izle, aynı muhabbet içerisindeymişsin gibi gül işte. Yapamıyosan hiç bakma bile. Ne öyle izliyosun gülüyosun ondan sonra yok belaltıymış yok bilinen şeylermiş vesaire. Kasıyosun kendini aman neyine gülüyorsunuz ben o kadar izledim gülecek bir şey bulamadım ayakları.Uzun lafın kısası cem yılmaz'ı izleyip güldükten sonra -yemekteyiz programında yemeği bayılarak yedikten sonra misal- çemkirenlere ayar oluyorum. Müthiş muhabbet vardı dünkü programda keşke bütün futbol programları böyle olsa. Olur da izleyememişler varsa diye bu da linki.

Friday 21 November 2008

Issız Adam


Hiç aklımda yoktu aşk filmi izlemek aşık olma arifesinde. Pek de iyi gelmedi zaten kendimi iyi hissetmiyorum. Yeni başladığım gerilim-polisiye kitabıma adapte olamadım. Her an aklımda filmdeki karakterlerin söyledikleri, yaptıkları.. TRT deyimiyle Çağan Irmak, "insanın gönül telini titretmeyi" biliyor.

Thursday 20 November 2008

Österrayiş und Türkei - Fussbalingen Ştrayze


Arkadaşlarımla maçı izliyorum dün akşam. Son zamanlarda yükselen grafiği ile dikkat çeken Avusturya'nın ilk yarım saatte gösterdiği baskılı oyun arkadaş(!)larımdan bazılarını rahatsız etmiş olacak ki, kendileri Türkiye'nin takım oyunu "oynayamayacağı", maçtan maça değişen oyuncuların birbirlerine uyum sağlamasının zorluğu, kadroda herhangi bir nedenle olmayan oyuncuların eksikliğinin hat safhada olduğu konularında çeşitli yorumlarda bulundular tabi art niyetli bu yorumlardan pek hoşlanmadım. Üstüne bi taraftarın da sevinç gösterisi - tabi ki onaylamıyorum- bi arkadaşımda "Türk işte" demesine neden olan kimyasal bi reaksiyon başlattı ki bu da, ona karşı bazı hislerimi bitirdi.. Zira 1-1 lik eşitlikten sonra da umutsuz ve talihsiz demeçlerine devam etti. Fakat cevabı takımımız verdi, bize de onla dalga geçmek kaldı..

Gelelim şu türkişte meselesine. Teknik açıdan günümüz şartlarında bir Türk'ün Dünya'ya bedel olması tartışılabilir fakat buna bu kadar sarmanın da anlamı yok. Figo'nun Real Madrid'e gittikten sonraki ilk Barça maçında Figo'ya, sahaya girip yüzüne atkıyı atan vatandaşın, envai çeşit sataşmaları yapanların; euro2008 elemelerinde Danimarka-İsveç maçında hakeme saldırıp maçı tatil ettiren taraftarın ve dün, tam da bizim takımın "hazırlık" yaptığı saatlerde tam da bizim gruptaki takımlardan Belçika ve Ermenistan arasında yapılan "resmi" maçtaki teşhircinin ve ilk anda akla gelmeyen bir çok holigan faaliyette adı geçen adalının, çizmelinin, hispanoamerikalının Türklük ile ilgilendiklerini hiç zannetmiyorum. Eskiden sadece bize yaptıklarını sandığımız ırkçılığı kendimizi sevmeyerek nerdeyse biz kendimize yapıyoruz.

Hep bahsettiğim "Herşeyi bilmemek lazım, kendi işimize bakalım." olayı burda da karşımıza mı çıktı, yoksa o arkadaş kendi bildiklerini göstermek için oyuncularından teknik ekibine kadar ülkenin en önemli aktif futbol adamlarını mı ezdi bilemiyorum ama as oyuncularımızdan bazılarının eksiklerine rağmen deplasmanda 4-2 güzel skor. Hele 6 gol de gayet hoştu. Futbolun oyun olduğunu unutmamak lazım. "Yok ben bişeyleri değiştirmek istiyorum" diyen varsa çok çalışsın geçsin milli takımın başına o da olmadı koysun adaylığını seçimlerde destekleyelim...

Friday 7 November 2008

Wall-E



Yok böyle bir şey. Böyle ikili sinema tarihinde yok. Ciddiyetimden şüphe eden filmi izlesin sonra da hakkımda düşündüklerinden utansın. Müthiş bir animasyon.

Wednesday 5 November 2008

Vaya Robo!

Duhtbrahmayla ne zaman maç esnasında canlı bağlantı yapsak atletico'm madrid'im gol yiyor. Bütün Atleti taraftarlarından beraberlik için özür diliyorum. Hakem için yorumu marca yapmış zaten: Vaya Robo!

Friday 31 October 2008

Gözyaşı

Kaç zamandır bloga bir şeyler karalamayı düşünüyorum ancak çoğu zaman konsantre olup yazamıyorum, bazen de aşağıda alıntısını yapacağım, "ek$isözlük"ün şahsımca en kuvvetli kalemi "Lacrima"nın yazılarından birine rastlayıp hevesimi kursağımda bırakıp klavyeden ellerimi çekiyorum. İçerik,tasvir,ve buna benzer birçok kategoride büyüleyici bir yazı. Başlığı "Yıllık Resimleri". Noktasına dokunmadan aktarıyorum.

"sanırdık ki yıllıklarımız bir zamanlar ne kadar da(ha) genç ve çirkin ve rüküş olduğumuzu ebediyete kazımak için, hayatın tek yönde ve geri dönüşsüz akışına tanıklık için, çocuklarımızın nasıl bizim de bir zamanlar onlar gibi olduğumuzu büyülenmişlikle, inanmazlıkla seyre dalmaları için var. bilmezdik ki yıllıklarımızın iki kapağı -nostalji ülkesinin o iki kapısı- arasında bir de tüm sinsiliğiyle istikbalimize dair en gerçekleşesi kehanetler; karakterimiz, mutluluğumuz, esenliğimize dair en derin hikmetler yatarmıs. evet dostlar, şimdi yıllıklarımızı kimbilir nerelerden indirip çıkarmanın, yıllık resimlerimizi belki yılların ardından yeniden alıcı gözüyle süzmenin vaktidir. şimdi, tek bir lahzada donmuş kalmış o eski bize, önümüzde nihayetsiz uzandığını tasavvur ettiğimiz hayat ihtimallerinin hülyası ile pırıl pırıl çehremize, ama hepsinden de çok ağzımızdaki ifadeye, fotoğraf makinasının bizi kıskıvrak yakaladığı o anda dudaklarımızın aldığı şekle bakmanın vaktidir. 

bilirsiniz, kimi gülüşler, gülümseyişler tabiidir, gerçektir, kendiliğindendir; diğerleri ise suni, yalandan ve zorlama. eğer ki kendinin ve başkalarının duygularını teşhis edip yorumlamakta allah vergisi bir maharete sahip, duygusal zekası yüksek bir yapının insanıysanız, bu iki tarz gülüşü birbirinden ayırmakta müskülat çekmezsiniz. beşeri ilişkiler konusunda daha az incelikli olanlarımız için ise gülen kişinin yüz kaslarını özenle incelemek, bilhassa da ağız ve göz çevrelerinde oluşan belli şaşmaz imarelere dikkat etmek o gülüşün içtenliği hakkında doğru bir yargıya varmaya yetecektir. işte, 1968 tarihli bir lise yıllığındaki resimleri bu kriterlere göre tetkik eden ve ardından resimlerdeki insanlarla temasa geçen amerikalı bilim adamlarının yıllık resimleri çekilirken candan, yürekten gülmüş gençlerin, daha bir zorlama gülmüş ya da hiç gülmemiş olanlara kıyasla şimdi hayatından çok daha memnun, daha sağlıklı ilişkiler yaşayan, evliliklerinde daha mutlu bireyler olduğunu keşfetmiş olmaları bilmem bana geldiği kadar size de sempatik ve ilginç gelir mi... 

bu bilgi, hayata karşı genel bir neşe ve coşku hali içinde olmanın inkar edilemez faydaları hakkındadır, ki bu konuda yapılmış başka kayda değer, özgün çalışmalar da yok değildir: dini yeminlerini etmelerinden hemen önce hayatları hakkında birkaç satır karalamaları istenen genç rahibelerin 1930'lu yıllarda yazdıkları incelendiğinde, içinde en olumlu duyguları ve hayata dair en şevk dolu yaklaşımları barındıran metinlerin yazarlarının aynı zamanda en uzun yaşayan, en sağlıklı rahibeler olduğu bulunmuştur, ki bu da olumlu duygu, müspet düşünce, içten gülüş, tatlı bakış ile mutlu ve uzun bir yaşam arasındaki korelasyonu gözler önüne seren bir başka emsaldir. 

reddedecek değilim ki, bu çalışmalardan haberdar olduğum ilk günden beri her resmimde ayrı bir aşırı samimiyetle gülüyor, yazdığım her bir metne ayrı bir öfori ile dolu kelimeleri serpiştiriyorum. kıvanç! saadet! şakrak!"

Lacrima(17.08.2007,23:31) ek$isözlük

Sunday 19 October 2008

Artık Yeter..

1986'dan beri antrenörlük yapıyor. Çalıştırdığı takım sayısını yazamıyorum, kafam karıştı.. Bu takımların hiçbirinde 2 sezondan fazla çalışmadığını gördüm. Futbol extra dergisinde yer alan 2007 tarihli araştırmaya göre; Türkiye Ligi'nde son 15 yılda en çok takımda görev yapan teknik adam sıralamasında ilk sırayı kimselere kaptırmamış, 1994-2007 sezonları arasında 15 sezonda 13 değişik takımda görev yapmış, neredeyse bütün "il-spor" klüplerimizde birer kez çalışmış, hatta bazı klüplerde farklı zamanlarda olmak üzere 3 kez görev yaptığı bile olmuş Yılmaz Hocanın..

Kocaelispor-Fenerbahçe maçının uzatma dakikalarında gelen nizami golden sonra yerlerde süründü, biraz emekledi, sonra düştü-kalktı, hakeme saldırdı.. yani bunca yıldır artık bıktığımız, nefret ettiğimiz görüntülerine bir yenisini daha ekledi.. Yirmi iki yıldır Türkiye liglerinde çalışan bir antrenör olarak bu kaybettiğin puanlar ne ilk ne de son.. bunca yıla rağmen, her sezon geçtikçe daha olgun davranışlarda bulunacağına, her sezon daha gülünç durumlara düştüğünü üzülerek görüyoruz..

Kendisi Köln spor akademisinden yetiştiğinden, çok bilgili olduğundan dem vurur, -öyledir belkide, teknik anlamda eleştiri yapmak bana düşmez- fakat olaya bakış açısı anlamında bazı sorunlar görülüyor, acaba hangi çağdaş, "avrupalı!" teknik direktör kart gördü diye oyuncusunu saha kenarında dövmüştür yada başka sebeplerle oyuncusunu tokatlamıştır..

Artık yetmedimi yahu?..

Friday 10 October 2008

- Niye Çattın Kaşlarını -

Hıncal Uluç, ben gözümü açtığımdan beri hayatımda. Yazılarını kitaplarını okur, programlarını izlerim. Kendisi bi programda hatırladığım kadarıyla, gençliğinde mahalledeki arkadaşlarına voleybolu ve basketbolu tanıttığını fakat onu hep geçtiklerini ve bir süre sonra onu aralarına almamaya bile başladıklarını anlatmıştı. Oynamayı bilmediğini ama fileyi, potayı kendisinin diktiğini söylemişti. Modadan, spordan, siyasetten, sanattan kısacası herşeyden anlayan bir adam. Zülfü Livaneli'nin, uygulama evresine geçiş yapamayan bir türü yani...

Fakat tüm bu birikime bilince rağmen özel hayatındaki olumsuzluklardan mıdır yoksa yaşlılığın getirdiği bi huysuzluk mudur bilemem, çatık kaşlar, herşeye bir tepki, karamsar bi yaklaşım içimi bayan.. Bir de bunu yaparken programın ismine uysun diye galiba, iyice kanıksayalım diye her lafın arasına 90 dk. ara verip beni biraz daha fazla gerer. Ülkemize gelmiş, dilimizi yeni öğrenmiş bir futbolseverin onun Galatasaraylı olduğunu anlaması mümkün değil.

Herşey mi kötü gider bu klüplerde? Kimse başarılı değil mi? Yenilse bi takım ilk o gider elinde kılıçla kafa kesmeye, takım maçı aldı diyelim, bu sefer kaçan golleri anlatır bize. "Dört büyüklerden başkası yenemez. Aleyhte bir sonuç varsa dört büyükler yenilmiştir." mantalitesinin esir aldığı bir başka tekel medya neferi olması da cabası...

Burdan kendisine sesleniyorum. Bundan sonra bari daha bi gülümser ol mankenlerin yanında olduğun gibi. Tavrından düşüncelerinden ödün vermeni istemek illaki yanlış ama, Allah uzun ömür versin, hangi dede sana daha yakın? Herkesin sevdiği Noel baba gülüşlü Süleymen Seba mı, efsane fakat suratsız Luis Aragonés mi?

Monday 6 October 2008

Dertler Benim Olsun



madem sözü hezimetten açtı duhtbrahma, bütün hezimet yaşayanlara gelsin,şarkı denemez bu şahesere... çok yaşa Orhan Baba

Ek$i Sözlükten tabularasa'nın entrisini noktasına dokunmadan aktarıyorum: 

"...keder meyhanesindeyiz. babalar toplanmış. bir plak dönüyor, meyhanenin depresyon köşesinde. cızırtısına can kurban. görünmez parmakliklar var meyhanenin etrafını çeviren. zümrüt yeşili gözlere ağıt yakanlarin agzında bir gencebay içtenliği:"dertler benim olsun".. nelere nelere tekabül etmezki bu şarkının yarattığı yoğunluk. elitist arabesk deyin isterseniz. isterseniz duygu sömürüsü.. yok kardeşim; olmuyor bu şarkı çalmadan. daha nice şarkılar var. ama bu şarkı yakışır rahmetli aşkların tabut taşıma törenlerine. bu şarkıyla kaç kez enkaz kaldırdık be orhan abi? kaç yüreğe benzin döktün sen? bak babaların hepsi koymuşlar rakılarını tokuşturuyorlar görkemli aşk yaralarının şerefine. ömru vermişler, almışlar dertleri. aşk yok hayatımda azizim, hala beni niye etkiliyor aynı şiddette bu şarki? -di'li gecmiş zamanın pişmanlık tortularını attım, bir bardak demli sabah çayıma orhan abi. 

kaldırırız biz enkazları tereddütsüz seve seve.
yeter ki sen:
bas mızrabı bağlamanın gözüne..."

--Haftalık Hezimet Raporu--



Geçen hafta sordular n'olur Atletico - O.Marsey diye, Calderon'da Sevilla yaptı ya ince ayar, "kafaları karışıktı o yüzden yenildiler, bu maçı alırlar" dedim. Kafalar nası karışık olmasın hangi takımda var böyle fikstür, sırayla : Sevilla, O.Marsey, Barsa, R.Madrid, Liverpool, Villareal... Aceto'nun Barça-Atletico maçı için yazdıklarına yorumlar yapmış R.Madrid'linin biri nası canım sıkıldı, gerçi eleman ne Atletico'yu ne Barça yı ne de hakemi seviyo..

Bu hafta ben şahsen 8 gol yedim. 6'sı Barsa'dan, 2'si Bursa'dan. Hadi Atletico'nun işi zor, fikstürü kötü. Baros, hiç mi pas vermediler sana be gülüm. Bak Aghahowa'ya, leblebi gibi vallaha. Umutluyuz ama. Hem la ligada hem de tslde hem de avrupada...

Saturday 27 September 2008

Sezon Başladı..

İstanbul kış sezonu müzik etkinlikleri startını 25 eylül perşembe gecesi Babylonda Erkin Koray konseriyle vermiş olduk..

En son açıkhavadaki 50. sanat yılı konserinde grubuyla izlemiştim Erkin Korayı, Babylon konserinde de grubuyla beraber sahne aldı Erkin baba.. Tabiki grupla beraber sahne alması demek, daha çok gitar çalması ve Akrebin gözlerini söylemesi demekti benim için.. gerçi meşhur beyaz gitar yoktu sahnede ama olsun.. bunun yanında bas gitarda Ahmet Güvenç'i izleme keyfi de bonus kontenjanından bir başka güzellik oldu gece için..

2 buçuk saat sahnede kaldı Erkin baba, hatta ön taraftaki grubun yoğun isteklerini kırmayarak Hare Krishna'yı bile söyledi, istek yapan grup da hazırlıklı gelmişti; zillerle eşlik ettiler şarkıya.. harika bir performans oldu.. Bir kez daha anladık ki Erkin baba'nın Babylon sevgisi bir başka, kendisi de bunu; "buraya çıkmak hiçte kolay değil, çok uğraştık" şeklinde ifade etti.. Babylon "Erkin baba! Erkin baba!" tezahüratlarıyla inledi.. Herkese teşekkürler!

Bu arada kış sezonu başlarken Balans el değiştirip Antalyalı jolly joker pub'ın oldu.. Böyle bir değişiklik şart olmuştu - çünkü Balans rezalet durumdaydı.. Henüz göremedik ama yeni sezona yeni dekorasyonuyla giriyormuş.. umarım eksikler düzelmiştir..

Herkese güzel müzikli bir sezon dilerim..

Tuesday 23 September 2008

Dönen Plaklara..

"Geçmiş ve günümüz müziğinde, başarılı çalışmalara farklı bir bakış açısı ile notlar düşmeyi hedefleyen topluluk." diyorlar kendilerine, doğru söze ne hacet!
Sanal alemde, ama sanal alemin bilgi çöplüğünden çok çok uzaklarda.. İşte gerçek bir bilgi kaynağı, vayyy be böyle bir şeyde varmış demek için..

Tuesday 16 September 2008

Hepinizi Seviyorum

Senin canını yerim.

Uzaylı, Seni Seviyorum!..


Avrupalı müzisyenler amerikalı zenci blues cu abilerinden esinlenip icat ettiler ya rock müziği, o yıllardan günümüze çok müzisyene ilham verdi rock müziğin kurucu üyelerinden "Pink Floyd". Dünyanın en başarılı gitaristlerinden Jimi Hendrix'in dinlenirliğinin bile yenik düştüğü zaman karşısında, Hendrix'le aynı seneler yaptıkları çalışmaların hala o zamanlardaki lezzetlerini koruması Pink Floyd'u zirvede tutan şeylerden.

Lisede tanıştım rock müzikle ve kolay da olmadı benimsemem. Ama yeterli bir süre sonra grup üyeleri babamın oğlu gibi oldu. Eskiden şaban gibi olan ama şimdi Kadir İnanır karizması sahibi Roger Waters, Coşkun Demir'in öz biraderi David Gillmour ve arızalı arkadaşları benim de hayatımın belli bir kısmına walkman yardımıyla fon müziği oluşturmuşlardır. Artık yavaştan kapatıyorlar dükkanları. Şahsen asıl unsurlar Waters, Gilmour, Mason, Wright dörtlüsü olmasına binaen 2006 da Syd Barret öldüğünde üzülmüştüm ama Richard Wright'ın ölümünü "kayıp" addediyorum.

Thursday 11 September 2008

Empati,Sempati,Antipati,Telepati,Konfeti,vs...



Pek çok kişi senin yorumların doğrultusunda teknik ekibe ve oyunculara demediğini bırakmayacak. O ekipten 1 kişi sana küfür ettiği zaman tü kaka olucak. Olmaz öyle! Bu kadar spor yazarı milli takım ve oyuncularını eleştirirken bu kadar tepkiyle karşılaşmıyor da niye sen bu tepkilerin muhattabı oluyorsun? Herkesin sana mı garezi? Ya da hoca bana taktı durumu mu var acaba ? Dönüp biraz da kendisine bakmalı insan. Bu sözlerim sana da Hıncal Uluç. Öyle konuyla alakasızmış gibi kulaklarını tıkama.

Belezo.. Bölez.. Belöz Oğlu..


Bir milli takım var. Federasyonu, teknik ekibi, oyuncuları var. Herşey tam yani. Teknik direktör kararlar verip bişeyler yapmış, mesela kaptan seçmiş. Bu kararı sorgulamak için ya federasyon başkanı olmak lazım, ya da Hakan Şükür gibi Tugay gibi Ümit Özat gibi bir oyuncu olmak lazım. Eğer bu hakkı kendimde bulursam, hatta bu konuyu da anchormanı olduğum kanalda halka anket olarak sunacak olursam, önce isimleri doğru söylemeye özen gösteririm. "Yav, adamın adını söyleyemedin ki, sen neyi tartışıyosun" demesinler diye.. Çok ayıp...

Monday 8 September 2008

Medyamızın Prensesi


“Mor ve Ötesi” ni ne kadar sevdiğim, son Örovizyon zamanında yazdıklarımdan bilinir. “Cambaz” da geçtiği haliyle ne haber olan ne türk olan habertürkü, ilk açıldığı zamanlarda zaten kafası karışık türk halkının kafasını daha bi karıştırmak isteyenlerin isteği doğrultusunda saçma sapan şeyler yaparlarken uzun bir süre izlememi hatta habertürkün gazetesinde belki bir de fotoğrafını görebilirim diye alıp yazılarını da okumamı sağlamıştı Bahar Feyzan

Bir süre sonra kanaldan ayrılmasıyla beraber ben de normal olarak habertürkü izlemeyi bıraktım idi. İnternet güzel bişey çünkü ozamanlar çok bilindik olmamakla beraber, kendini güzelliğiyle zaten kanıtlamış olan, sırayı da yaptığı işe veren ve sıkça “ben sadece güzel değilim, yaptığım işi öyle hakkıyla yapıyorum ki bbc de çalışmak için tek eksiğim londra aksanı” diyen güzel olduğu kadar hırçın bakışlı ekonomist kızımızın dil eğitimi için yurtdışına çıktığını internetteki kaynaklardan öğrenmiştim. 

Eğitimini tamamladıktan sonra yurda dönen Bahar’ı havaalanında karşılayıp elden kaçırmamak için imza attırmak isteyen medya patronlarının o anki durumlarını düşündüm onu bir gün ntv’de haber sunarken gördüğümde. Tabi Türkiye’de medyanın güzellik konusunda “Los Galácticos” u sayılacak bir mekanıydı ntv ve o da onca başarıdan sonra seviyesini arttıracağı ve kendini bulacağı klube imza atan “Wesley Sneijder” i olacaktı. Ama olmadı. Bir süre sonra başarılı olsa bile kluple sıkıntıları olan Robinho oldu ve star’a gitti. 

Gözler bayram eder beyinler onun anlattıkları ile aydınlanırken o şu anda moderatörlük yaptığı 24 adlı kanalda yaptığı görevi programın adına verip zaten güzelliğiyle aklımızı başımızdan alırken sadeliğiyle de yüreğimizi ısıtmaya devam ediyor. Geçenlerde pek inanmamamla birlikte 80 doğumlu olduğunu öğrendiğim ve umutlarımı arttıran Bahar Feyzan’ı izliyorum, ama isteği üzerine sadece onu izlemiyorum haberlerini de dinliyorum. Konsantrasyonum çabuk bozuluyor, dalıp evlilik hayalleri kursam da çok şey öğreniyorum kendisinden gündeme dair…

Wednesday 3 September 2008

Gisele'm!



Bakışından Süzülen İşvene Kurban...! 
Müzeyyen Senar'dan gelsin... Benzemez Kimse Sana

Konicivaa, konicivaa...

Blogsuz geçen günlerin ardından nasıl başlangıç yapsam acep diye düşünedurduğum sırada hızır gibi yetişti Duhtbrahma desem yalan olmaz heralde. Tembellik,ihmalkarlık,üşengeçlik, yada kısacası eşşeklikten dolayı uzun süre ihmal ettiğim blog a yeniden dönmenin huzuru içerisindeyim. Kendine takım bulması için süresiz kadro dışı bırakılmış oyuncunun teknik kadro değişince yeniden takıma geri dönmesi ruh halini taşıyorum şu dakikalarda. Saolsun duhtbrahma dükkanı hazırlamış, çayı demlemiş müşteriler gelmeye başlamış bana sadece altılı ve iddaa çalışmak kalmış. Bloga tekrardan başlangıç yaparken okuyan-okumayan,yorum yapan-yapmayan herkese şimdiden teşekkür ediyorum.

Efsane Döndü


Atletico Madrid  la ligayı 05-06 sezonunda 10. , 06-07'de  7. , 07-08'de 4. bitirdi. Bu sezon ilk maçlar itibariyle averajla 1. Hadi ben yalancı ya da hayalperestim de matematik de mi yalan söylüyo..

Tuesday 2 September 2008

Efendim, tekrar hoşgeldiniz...

Bazı insanlar dükkanlarını bir süreliğine kapatır. Bu, çoğu zaman dükkanda bi kısım veya genel bi yenileme amacı taşır. Tabi bu durumda ortada bi proje olur ve buna uygun hareket edilerek belirlenen günde dükkan yeniden açılır. Kapıya da bu projelere ait bazı ayrıntılar yazılır: "Tadilat nedeniyle şu güne kadar kapalıyız" gibi. Mesela ramazanda, diğer aylardan daha az iş yapılabileceğinden meyhaneciler, barcılar ve hatta işkembeciler bile bu yenileme olayına girerler. Olur, n'apalım, hayırlı olsun.

Bunların bazıları da plan proje olmaksızın kapatır gider. Kimseye haber vermeden. Camda gazete falan da göremezsen anlarsın maddi kriz nedeniyle yaşanmış kapanma olayı. Sadece kapatılmış ve gidilmiştir. Satıcıyla arada duygusal bir bağ yoksa mutlaka başka bir seçenek bulunur.

Biz de "müştemi - latte" olarak bi süreliğine kapattık ama sadece dükkanı açmadık bi süre. Yoksa kirasını faturalarını ödedik, tam bir çekilme olmadı sektörden yani.

Euro 2008 in bitmesinin yarattığı boşluğa -kendi adıma konuşuyorum- hayatımdaki düzenin değişmesi de eklenince müştemi-latte listede bi kaç basamak aşşağı indi.

Ben bugün dükkanı açtım, içerisi değişmemiş. Elimden geldiğince de gelicem buraya. Artık ortaklarım da açar mı dükkanı ben yokken, bilemem, onların şahsi kararları.

Tuesday 22 July 2008

Gün Sevinç Günüdür!

( Bir insan düşün, öldüğü zaman üzüleni yok, sevineni çok! )
Dünya tarihinin görüp görebileceği en şerefsiz,kansız adamlardan biri olan Radovan Karadzic yakalandı. Pırıl pırıl gençlerin cennetlik anneleri bu gece artık rahat uyuyabilirler. 

Thursday 26 June 2008

España Tritura a Rusia Para Entrar en la Final

(İspanyol kibiri tabir ettiğim hareketler. Ama yalan da değil hani)
(Fazla teknik)
Finalin adı Alemania - España
Duhtbrahma'ya gün doğdu. Viva España !

Biten Bir Rüyanın Ardından

"Kılıçla yaşayan kılıçla ölür" sözünü yaşadık dün gece Almanya karşısında. Son dakikalarda o kadar milleti yıktıktan sonra birisinin ahı bize tutacaktı elbet. Comeback kings diye pohpohladılar bizi ama nerden bilsin bizim şezlong basını Almanların neredeyse her turnuvada son anlarda attığı gollerle kazanarak ilerlediğini. Yaptığım totemlerle milli takımımızı finalin kapısına kadar getirebildim, ancak Rüştü hop bilader nereye dedi bizi orada bıraktı. Şimdi de gelmiş milli takımı bıraktığını söylüyor. Şanına yakışır jübile yaptı. Gol yedi bu sefer sörf yerine. Rüştü'ye rağmen bu kadar gidebilmemiz büyük başarıdır kanaatimce. Emeği geçen herkese teşekkürler. Almanları yenemediğimiz için Rüştü adına ben özür dilerim gurbetçilerimizden.

Thursday 19 June 2008

Yuroikibinsekiz vol.2

Heyecanın tırmandığı ve Çek Cumhuriyeti maçını izlerken çok büyük efor sarfetmemizle birlikte artık yorulmaya bile başladığımız bu günlerde turnuvanın önemli bir denetim noktasını (checkpoint) da geride bırakıp, bir başkasına doğru hızla yol almaya başladık. Ne güzeldir ki hala bu yarışın içindeyiz.

Dünya kupası finalisti Fransanın ve son şampiyon Yunanistanın evlerine döndüğü, evsahipleri Avusturya ve İsviçre yi Türklerin bile kurtaramadığı, Almanya ve İtalya gibi favorilerin gruplarından beklenenden daha zor çıktığı turnuvada iki maçı da geriden gelip kazanmamız bir "Artık bizi de önemseyin" haykırışı oldu ve Avrupa galiba sesimizi duydu. Ama sadece sesimizi duyan, ne dediğimizi pek anlamayan Avrupaya, Kravatları yenerek bu konuda kararlı olduğumuzu gösterebileceğimize inanıyorum.
Turnuvanın engüzel forması meselesine de fena sarmış bulunmaktayım. Bayraklarında kırmızı olan 14 ülkenin katıldığı 16 ülkelik şampiyonada ağırlığın bu renkte olması nedeniyle, ana renkleri kırmızı olmayan formalar daha bi çekici geldi bana. Tff nin değiştirmek için sözleşmenin biteceği eylül ayını beklediği tüyosunu aldığım bizim turkuaz-beyaz forma hariç.. Almanya forması, zengin duran beyazın üstüne öyle sıradan bir motif gibi koyulan almanya bayrağı yüzünden baya bi hoşuma gitmişti ama aslında Dün Rusyanın güzel bi oyunla devirdiği İsveçin bu turnuvada görmediğimiz lacivert bi forması var ki, formanın hası...

Hepsinden çok, Innsbruck dün tarihi bir gün yaşadı. Tivoli Neu stadı gökyüzüne daha bi yakındı dün gece . Rus ve İsveçli taraftarların olduğu tribünlerden maç mı izlenir, sorarım size...

Monday 16 June 2008

Simon Barnes

"Tribünde Türkiye için tezahürat edeceğim. İstanbul ziyaretim sırasında bitirdiğim 'Kara Kitap' ile tek kelimeyle büyülenmiştim. Türkiye'nin bu turnuvada ne işi var diye sorabilirsiniz. Türkiye, Avrupalı bir ülke olmadığı hissi yaratıyor. Vahşi bir havası, derin bir kültürü ve 'Avrupalı anlayışın' ötesinde bir gizemi var. Ancak futbol takımı çılgın, kuvvetli, bireysel, bulaşıcı kavgalara eğilimli olsa da başarılı olma potansiyeli var. Çılgın bir macera yaşamak istiyorsanız bu çocukların peşinden gidin.." Tamamı buradan görülebilecek olan yazının özeti. Ne güzel demiş Times gazetesi yazarı Simon Barnes. Önceki postlarda yazdığım anket haberine tekzip gibi oldu ama olsun!

Thursday 12 June 2008

Battlestar Galactica

Portekiz maçından sonra kırıldı hevesimiz ama bu resim biraz daha anlam kazandı şimdi. Artık yeni bir geri sayımımız var.

Tuesday 10 June 2008

Acı ama gerçek, mi?


(21 adındaki filmi izledim ve şekildeki yaşam formuna vuruldum, mesele budur.)

100'den fazla ülkeyi kapsayan, 950.000'den fazla kişinin katıldığı ve "The largest ever football survey" olarak nitelendirilen anket kapsamında, mayısın ilk haftasında 440.000 kişi Euro 2008 ile ilgili soruları cevaplandırmış ve oldukça çarpıcı sonuçlar çıkmış ortaya. Her ne kadar ankete gerek yok eskiler bizi bilir desem de, sonuçları üzerinde düşünmenin dönüp kendimize bakmanın gereği olduğu kanaatindeyim. Buradan ulaşacağınız ankette soldaki listeden seçeceğiniz ülkelerin ezici çoğunluğu -%80-90-, Euro2008'i kim kazanmamalı sorusuna % olarak 1 veya 2nci sıraya gelecek şekilde Türkiye kazanmasın şeklinde cevap vermiş. Bütün bunlar Acı ama gerçek mi ? Bir diğer deyişle Türkiye'de her apartmanda bulunan ve komşuların ekseriyetle sevmediği Emekli albay bizmiyiz?

Monday 9 June 2008

Yuroikibinsekiz



Merakla ve de heyecanla beklediğimiz turnuva başladı. Milli Takım başlayamadı ama olsun. Kimse 9 puan beklemiyodu zaten. En azından 11'de yapılacak iki değişiklik bizi 15 Haziranın ötesine götürür. Gerçi ben hiçbişey iyi gitmese bile İspanya'yla bir teselli bulabilirim. Bir de Hakan Yakın'ın, Eren Derdiyok'un ve Gökhan İnler'in İsviçre; Ümit Korkmaz ile Ramazan Özcan'ın Avusturya milli takımlarındaki performansları da bizi pekala etkilerken, özellikle Ümit'in oyuna girdikten sonra maçın şeklini bariz şekilde değiştirmesi de çok hoşumuza gitti.

Madem bu turnuvalar oyuncular için bir nevi podyum, maçını izlediğimiz 8 takım arasında en güzel forma bana göre Almanya'nınkiydi. Tabi golleri Podolski attı formalar değil, ama yine de estetik önemli ayrıca tekstil de önemli bi sektör.

Bitmesin istiyor insan, ama baksana şimdiden 4 maçı yedik bile.. Dün yaşanmış gibi Hakan Şükür'ün Belçika kalesine sanki Brüksel Hükümet konağından bakıyo gibi yükselip vurması o topa. Biz yaşlandık, Hakan Şükür yok. Ama heyecan aynı. Bayram devam ediyor..

Saturday 7 June 2008

Ligtv de köşedeki "OK" tuşu...


(bkz: euro2008'in yıldızı)

Eveet Duhtbrahma'nın heyecanla geri sayımını yaptığı, zamanı gelip de saymaktan vazcaydığı gün geldi çattı. Futbolsever için transfer haberleri dışında heyecansız geçen günlerin ortasına çöldeki vaha misali çöktü Euro2008. Milli takımımızdan fazla ümitli olmasamda bu durum Portekiz maçı öncesinde heyecan duymama engel değil. Turkcell Süper Ligi Ligtv'den takip eden her futbol izleyicisi gibi ben de "ligtv de köşedeki "OK" tuşu" nun lanetine inanıyorum. Ne zaman izlediğim maç istediğim yönde ilerlemese suçu o tuşa atarak, onu köşeden kaybedip maçın lehime döneceğine inanırım. O yüzden bu turnuvada milli takımımızın ve portakalların kaderini ligtvdeköşedekioktuşu belirleyecektir. Maçları ligtv den takip edeceklere duyurulur. Haydi Türkiye...!

Friday 6 June 2008

Fareli köyün kavalcısı . . .


Ben de kendi blogumdan önce onu tanıdım başka arkadaşlar gibi. Bize bilgisi, tarzı ve istikrarı ile örnek olmuş, sağda solda ahkam kesmelerime kaynak yaratmış bir oluşum "idi" aceto balsamico. "İdi" dedim çünkü hafta başında -bana göre şok bi karar alıp- blogu sonlandırdığını açıkladı.

***

Bazı yorum yapanların haddini aşması sonucu bu kararı aldığını söylüyor kendisi. Bu daha da üzdü beni. Ne yazmış olabilir ki bu adam, yazdıklarınızla yaptığı işten bıktırdınız acetoyu da bizi boynu bükük bıraktınız..

***

Aziz başkan gibi Galatasaray şampiyonuluğunu ezmek amaçlı yalandan istifalar (buribaker da, nusa dua da fenerli bu arada, Aziz başkanlı değil) ya da dikkat çekmek için yapılan taraftar grubu dağıtmaları gibi olmadığını düşünüyorum. Ama içindeki kurtlar bırakmayacaktır onu. En kısa zamanda başka bir platformdan seslenmeye başlayacaktır bize. En azından ben öyle umuyorum.

Tuesday 27 May 2008

zavallı..

"...Önünde üç sekizlikten fazla insan var. Dolmuş kuyruğunun önderine bakıyor. Kuyrukta son bir sekizli öbek ondan önce dolmuş tarafından mideye indirildiğinden, kuyruğun önderliği bu adama düştü, gri pardösülü genç bir işadamı, sıkıntılı, öndere yakışır biçimde sabırsız bir görüntü çiziyor. Bu önderlik işi, gülünçtür, sorumluluk istiyor çünkü sıranın geri kalanı bundan böyle onu izleyecek, o nerede durursa sıra oradan başlayacak. Genellikle , sorunsuz bir görev süresi. Yalnızca bazen, sözün gelişi önderin dalgınlığına gelirse, dolmuşa binen son sekizlinin ardından hala kıpırdanmazsa, halkını olduğu yerde saydırırsa, acaba biraz ilerlermisiniz diyen sinirlice biri, bir muhalif çıkacak, kendisini uyaracaktır, o kadar - sanki önder ilerleyince dolmuş gelecek, ama kuyruk yapmanında bir adabı var, bir başlangıç noktası olmalı, geçici bir önderin bu yasayı değiştirmesine izin verilemez..." *


*Orçun Türkay'ın "Zavallı" kitabından alıntıdır.




Sunday 25 May 2008

Nuri Bilge Ceylan

Cannes film festivalinde ödülü aldın ve "... i dedicate this prize to my lonely and beautiful country which i love passionately*" dedin ya. Gerisi yalandır. Helal Olsun sana!
izlemek isteyen buradan.
* bu ödülü tutkuyla sevdiğim, yanlız ve güzel ülkeme adıyorum.

Ayıp olmaz mı..


Afedersiniz. Biz yanlış anladık. Adındaki "vizyon" zaten kulağa değil de göze yönelik bi yarışma oluğu konusunda biraz ipucu veriyor.. Şarkılar, daha sonraki seneler yarışmacıların tiyatral performanslarına fon müziği olarak kullanılacaktır ki sahne gösterileri ve vücut gösterileri herşeyi anlatıyor. Bi kaç seneye "Song Contest" ibaresini de kaldırırlar.

Biz o kadar yanlış anladık ki, Mor ve Ötesi gibi tavırları açık, belli politikaları belli kaygıları olan bi grupla katıldık. 7. olmamız gereken yerdeyiz. Türkiye'nin erovizyon şarkıları arasında bi yarışma yapılsaydı "Deli" 1. olabilirdi. Ama gerçek bir uluslararası şarkı yarışması olsaydı dünki, "Deli" ye 2. lik bile ayıp olurdu.

Bu zamana kadar bu yarışmaya katılmak için değişik maceralar yaşadık. Ama bulduk sonunda. Bu şarkıyla katılalım hep. Ara sıra "Everyway that I can" veririz, oldu bitti. Gönüllerin birincisini ilan ettik biz. Dünya Yalan Söylüyor.

Wednesday 21 May 2008

Galler Prensesi


Herzaman derim Buribaker'a "Erkekler yazsın, kadınlar söylesin" ... Arkadaş ne güzel bi şeydir ve ne güzel sesi vardır ki klasik müziği zerk etti bünyeme kurtulamıyorum pençesinden. "You will never walk alone" u herkes bilir ama az insan dinlemiştir. Bu insanüstü onu bi söylüyo, liverpool insanın gözünde gerçek anlamda "més que un club" oluveriyo. Tarz biraz değişik tabi, ama yine de güzel ses heryerde güzel... Katherine Jenkins bana, Ayşe Hatun'un buribaker a hissettirdiklerini hissettiriyo desem belki 'birazcık' abartmış olabilirim.

Monday 19 May 2008

Beady Belle


Beady Belle: Consolatory Dance & On The Ground

al karşına çalsın,oynasın,söylesin... hastasıyım!

Thursday 15 May 2008

Tık,Tık,Tık...


(bkz: mahşer)
İyi oynanan futbolu tarif etmenin evrensel tabiridir desem yanlış olmaz ''tık,tık,tık'' için. Bu akşam Arshavin ve arkadaşları bunu yaptılar. Haklarıyla kazandılar Uefa kupasını. Dersimiz Euro2008 ise eğer sormak lazım maçın adamı Tekke niye yok kadroda diye. Bu arada Deutschland überalles demişler yalan, varmı Ruslardan ötesi ? Neydi Zenit tribününün ilk 2-3 sırası öyle ... !

Wednesday 14 May 2008

Temenniler silsilesi



Ömrümün yeteceğini bilsem 40 yıl sonraki avrupa şampiyonasını veya 42 yıl sonraki dünya kupasını beklediğimi söylerim. Ama şu an, en yakındakine 23 gün kaldı. Bununla idare edicez. Sonrakiler için Allah kerim..
Bu arada eğer daha önce bi eşleşme olmazsa finalin adına bi tahmin: İspanya-Almanya.

Thursday 8 May 2008

#4 Guardiola

Forma numarası 4 olsa da gönlümüzün 10 numarası canımız ciğerimiz Guardiola'mız "Mes Que Un Club"un başına geçiyor sene sonu. Dünden sonra daha güzel bir haber olamazdı. Hayırlı olsun. Atletico Madrid'in yeri ayrı tabii.Duhtbrahma kızmasın...

Thursday 1 May 2008

Buraya Kadar...!


Maçı daha izlemedim ama yüreğimin yağları eridi diyebilirim. Sen misin Getafe'yi eleyen!
F.C Zenit Saint Petersburg 4 - 0 F.C Bayern München

Guy Ritchie

Materazzi hakkaten ne çirkef adammış. Şimdi daha net anladım!

Sunday 20 April 2008

I'm forever blowing bubbles


Green street hooligans filmini izlemek geç kalınmış bir vazifeydi benim için ve nihayet gerçekleştirmiş bulunmaktayım bu görevi. Elijah Wood pek fazla hazetmediğim bir oyuncu olsa da filmden sonra artık sempatiyle bakabileceğim bir konuma geçti diyebilirim. Claire Forlani mevzusuna değinmiyorum bile, filmi izleyip aşık olmayan yoktur heralde. ''Futbol bir hayat memat meselesi değildir, ondan çok daha önemlidir" der Bill Shankly aforizmalarından biri. Bu film işte onun somut halidir derim ve susarım. Şiddetle de tavsiye ederim filmi hazır içimde filmden dolayı şiddete eğilim varken! Bu arada West Ham tribünlerinin şarkısı I'm forever blowing bubbles maalesef Pana'nın Horto Magiko'su yanında çok sönük kalıyor. Maalesef... http://www.youtube.com/watch?v=u0rMe2Vyb9E videoyu Duhtbrahma yorumlar artık müzikalitesine binaen...

Saturday 19 April 2008

Dua



Tanrı kulları rahat etsin diye dünyaya durmadan güzellikler bahşeder. Yaptıklarını bizim için akıl almaz kılan ise o güzellikleri yenilemesidir. Yani hiç bitmez onun güzellikleri, sonu yoktur...

Biz bozarız bazen onları.. Michael Jackson kendi cörtleyenlerden.. Biz hiç bişey yapmadık. Sadece sevdik, dinledik, baştacı ettik. O yanlış anladı ama... Üzüldük..

Kullarının üzüldüğünü gören Tanrı sonsuz vericiliğini tekrar gösterdi ve bu sefer ten rengini değiştirmek istemeyecek, ağzı burnu düzgün, beyaz bir genci sundu; sesini kulağımıza, dansı ve tavırlarını gözümüze.. Ve aynı kalitede..


Onun canlı performansını ekrandan izlemek bile heyecanlandırıyor beni ki yakından izlesem Tarkan izleyen liseli kızlar gibi hissederim galiba..

Tanrım sen Justin Timberlake'i koru. Gerçi ben rahatım. O da cörtlerse bilirim ki sen zaten daha iyisini bahşedersin bu aciz müsikişinas kullarına...



Wednesday 16 April 2008

Cem Dizdar


Fanatiklik yapmayan futbola mantık çerçevesinde bakan , kazandığı noktada kaybeden için de üzülebilen , her şeyden önce sahada emek verenin hakkını veren spor yazarı. Böyle insanlar çoğaldıkça belki de vizyonumuz sahadaki hakem hatalarının ve yaratılan komplo teorilerinin ötesine geçer. son şaheseri ; http://www.ntvspor.net/Pages/22510.asp

Aluminados


"dünyanın yönetimi seçilmiş kişilere bırakılamayacak kadar önemlidir." gerçekten öyle midir? öyleyse buna karar verenler kimler? buna karar verenlerin gözünde benim önemim, bastığım halıdaki bakterinin benim için önemiyle eşdeğer. olaya bak; bende dünyanın benim etrafımda döndüğünü zannediyordum. ama ayşe hatun önal gibi sevgilim olsa takarmıyım ben o abileri. oynasınlar kendi dünyalarıyla. benim dünya'm bana yeter. o kadar! çok mu şey istiyorum ?

Tuesday 15 April 2008

Popçular Dışarı



Popüler kültür, bir yaşam tarzı, bir bakış açısı... İnsanın sahip olmak için çabalamasına gerek olmayan, tüketiciliğin hat safhada olduğu bi durum. Peki, neyi tüketir? Emeği, bilgiyi, görgüyü, saygıyı...


Pazar akşamı popüler bi futbol yorum yayını izliyorum.. Ziya Şengül abimiz saz arkadaşlarıyla beraber Kezman’ı yerden yere vurmakla meşgul... Bi ara daha önceki performansından örnekler verirken oynadığı takımları PSV, Chelsea, İspanya(?), Fenerbahçe diye saydı. Tamam PSV yi ve Chelsea yi babamızın oğlu gibi biliyoruz da bu ispanya ne ola ki? Neden “İspanya”? Adam Sırp. İspanya milli takımında oynayamaz. Haa o zaman la liga da bi takımdan bahsediyo abimiz. Hangi takım bu? Real Madrid , Barcelona, Valencia, falan olsa söylerdi; biliyodur zahar.. Eee adını söylemeyi mi bilmiyo, kelimelerin yazıldığı gibi okunduğu bi dil İspanyolca. Fransızcadaki gibi Bordeaux yazıp bordo da okumuyosun.. Cahil mi o zaman? Hayır. Gayet dolu bi abimiz (en azından vasatın üstünde)...

Be güzel abim desene “Atletiko Madrit” diye.. neden korkuyosun?

Senin o adını söylemediğin takım var ya, ne kupalar kaldırmış, ne başarılara imza atmış, dünya devleri Barça’ya, Real’e, Bayern’e (şampiyon kulüpler kupası), Independiente’ ye (kıtalararası) Galatasaray’a (!) karşı ne zaferler kazanmış... Bünyesinde ne oyuncular barındırmış dünyayı sallayan:

  • Luis Aragonés
  • Diego Simeone
  • Milinko Pantić
  • Abel Resino
  • Andoni Goikoetxea
  • Roman Kosecki
  • Bernd Schuster
  • Javier Irureta
  • Christian Vieri
  • Jimmy Floyd Hasselbaink
  • Germán Burgos
  • Fabricio Coloccini
  • Luciano Galletti
  • Celso Ayala
  • Demetrio Albertini
  • Cosmin Contra
  • Ariel Miguel Santiago Ibagaza
  • Santiago Solari
  • Quinton Fortune
  • Mateja Kežman
  • Fernando Torres
  • Martin Petrov
  • Kiko
  • Ruben Baraja
  • Luccin
  • Sergi Barjuan
  • Jesper Grønkjær
  • Demis Nikolaidis
  • José Mari

......

Adını, Atletico ile duyunca şaşıracağı belki de kimler var bizim bilmediğimiz ama amacı o an Kežman’ı yermek olduğundan bu dünya devini ispanya’daki herhangi bi takım olarak hissetti. Ne kadar acı ki para kazandığı sektörde, değerini tüm dünyanın bildiği, 9 la liga şampiyonluğu, 9 ispanya kral kupası, 1’er ispanya süper kupası, kupa galipleri kupası ve kıtalararası kupa sahibi, la ligada bazı istatistiki veriler açısından Barça’yı, Real’i bile geride bırakan, España'nın en köklü takımlarından olan; stadıyla ve kurulduğu bölgeyle eşsiz, renkleriyle tanıdık, maçlarındaki atmosferiyle ikinci ligde bile efsane bi takımı popüler kültür esaretinde es geçti. Ben üzüldüm. Ama bunu Ziya Şengül’den beklemediğimden falan değil tabi.

Hangi radyoda dinlediğimi hatırlamıyorum ama DJ in 20 senelik “Bu kalp seni unutur mu” adlı Fikret Kızılok şarkısını “Çelik’in o unutulmaz parçası geliyor şimdi...” diye sunması gibi bu...

Friday 11 April 2008

Keep on cheering it makes miracles!


Gönüllerin Şampiyonu Getafe C.F

"futbol 22 kişinin 90 dakika boyunca oynadığı ve sonunda almanların kazandığı bir oyundur." buna benzer bir cümleydi Gary Lineker tarafından söylenen. bugünde aynısı oldu. bu son olsun artık! inşallah Uefa kupasını Tekke kaldırır.

Wednesday 9 April 2008

Geçmiş olsun!!


Eveet. Bir Şampiyonlar Ligi heyecanını da milli duygular bazında geride bıraktık. Bize bu heyecanı yaşatan Fenerbahçe'ye ben de teşekkür ediyorum tabi.. Ama ne var ki takım tutma konusunda, oyun kalitesinde olduğu gibi daha çok yolumuz olduğu kesin.. Orta sahada topu iyi çevirmeleriyle, tekpastaki şiirsellikleriyle, defansın ve kalecinin topu 7.32 nin tek tarafında tutma becerileriyle Chelsea, Fenerbahçe'nin sinirlerini nasıl bozduysa, birkaç "cesur" dangalak da saha dışında bizim (daha çok fener taraftarının) sinirlerimizi bozdu.. En aleni örneği de diyarbakırda bir gencin Chelsea formasıyla tur atıp "ölmeden önce son çıkış" bir fırına saklanması.. Canım kardeşim nerden buluyosun bu cesareti diye sormamak mümkün değil..

Neyse, seneye ve daha sonra bizimkilerin de katılımıyla heyecanı artan bir Şampiyonlar Ligi temennisiyle..

Teşekkürler...

dakika 4 olduğu esnada zaten ümitlerimiz azalmıştı. son dakikalarda acaba dedik ama nefesimiz yetmedi. her şeye rağmen mücadelesinden ve bize yaşattığı heyecandan dolayı bütün teknik ekibe ve futbolcularımıza teşekkürler. seneye daha yüksek noktalara ulaşmak dileğiyle necip fazıl'dan alıntı yaparak noktalayalım: ''sen tohum saç,bitmezse toprak utansın.''