Friday 21 August 2009

Wednesday 19 August 2009

FW: Bill Gates servetini dağıtıyor

Başlıktaki gibi konusu olan salak forward mailler bile dünyaları dolaşırken bu şaheserin kıyıda köşede kalması ihanet olurdu. En azından 'FW: Bill Gates servetini dağıtıyor, Patricia teyzem 24.587 $ kazandı' konulu mailin ulaştığı kişiden daha fazlasına ulaşmayı hak eden bir kısa film. İzleyiniz, izlettiriniz, varsa Twitter'ınız orada da paylaşınız. Yoksa haala twitter'ınız yok mu? ne kadar ayıp? Ayrıca bu filmi 11 kişiye izletirseniz aşk hayatınız yoluna giriyormuş söylemeden geçmeyelim. Karşınızda Gizem Elçi'nin yazıp yönettiği aynı zamanda başrollerini Deniz Özgün, Narin Demir ve Orhan Cem Çetin'le paylaştığı 'Oktan Bir Aşk Hikayesi'. Belirtmeden geçmeyeyim 16. Altın Koza Film Festivali Öğrenci Filmleri Yarışması En iyi kurmaca film ödülü dahil olmak üzere 3 ödül almış bir film. İyi seyirler.

İlkokul arkadaşımın kaleminden...

Yıllar sonra karşıma çıkan ilkokul arkadaşımın blogunda gördüğüm yazı çok hoşuma gitti. Şu zamanlardaki ruh halime de hafiften dokunan bir yazı oldu. İznimi aldım noktasına dokunmadan alıntılıyorum. Eline sağlık Gizem.

" 'I mean, I'm really happy only when I'm on my own. Even being alone... It's better than... sitting next to a lover and feeling lonely.' repliğini ilk duyduğumda, filmi durdurup (Before Sunset) ahanda evet lan tam da böyle diyip bir kenara yazdığımı hatırlıyorum. Film tarihinde içeriği aynı olup buna bin basacak sözler söylenmiş olabilir, hiç önemi yok. Sonraki yıllarda kız arkadaşlarım mutsuz oldukları ilişkilerden bahsederken 'Abi sevgilinin yanında kendini mutsuz hissetmek, kendi başına mutsuz hissetmenden çok daha feci bişey. Böyle olmamalı.' diye ukalalık yaptığımı da itiraf ediyorum.

Sevgililiğin herkes için başka bir anlamı var. Vakit geçirmek için, güzel ve havalı bulup yanında dolaştırmak istediği için, veya bütün hayatını beraber geçirme niyetiyle 'ciddi düşünerek' sevgili olabiliyor insanlar. Ama bence esas mesele, en azından benim için, hayatta yapayalnız olduğumuz düşüncesinin hafiflediği, hatta bazen yok olduğu anlar yaşayabilmenin gerçekten aşık olduğun birinin yanında olmasıyla mümkün olduğu. Başarılı olmak, takdir edilmek, sevilmek, sayılmak, hepsi insanı tatmin eden şeyler. Ama ruhumuzun gerçek açlığını doyurabilmek için bunlar gene de geçici çözümler. İstediğin kadar paran, gücün, saygınlığın olsun gene de köpek gibi aşık olup acı çekersin. Veya aradığın aşkı bulamadığın için kendini içten içe yarım kalmış hissedersin. Çünkü bilirsin ki, aşkla birlikte hayata tutunursun, motivasyonun artar, neşen, keyfin yerine gelir. Herşey bi güzelleşir yani. İçin dışına yansır, yüzün gözün bile güzelleşir.

Başa dönecek olursak, yalnızken yalnız hissetmekte bir sorun yok. Herkesin bu yalnızlıkla barışması ve bunu bilerek yaşaması hayırlı bile olur. Böylece kendi başına durabilirsin, aşık olmadığın zaman da motivasyonsuz kalmazsın, yalnızlığını kabullenip kendine acımak yerine, onun farkına varıp güçlenirsin, aşık olunca da bu güç x10 olur. Ama sevgilinin yanında kendini hala yalnız hissediyorsan bu çok kötü. Aklın onun yanında ona anlatsan da bir anlamı olmayacak başka şeylerle meşgulse, sabahları kalkınca aklına ilk gelen şey o değilse ve bir gün yanında olmazsa nefessiz kalacağını düşünmüyor, bunu olgunlukla karşılayabiliyorsan, bu içten içe sana yalnızken duymadığın başka bir acı veriyor ve yalnız kalmayı bu acıya tercih etmekle kalmayıp, yalnızlığından mutluluk bile duyuyorsun.Ve ayrıldığın zaman duyduğun üzüntü de sabahları uyanmak istemeyecek, günlerce haftalarca duş aldırmayacak, arkadaşlarına durup durup 'Ben bi daha gülemicek miyim' diye sorduracak büyüklükte olmuyor.

Evet hayat kocaman, insanlar çok fazla, biri biter diğeri başlar, görülecek çok yer, tanınacak çok insan var. Herkes için biri var mı bilmiyorum, ama öyle olduğuna inanmak istiyor, yazıma yalnızlık paylaşılmaz diyerek son veriyorum."

Tuesday 18 August 2009

Onno Tunç


"..."beste yapar mısın, niçin beste yapmıyorsun?” dedim, “tabii yaparım.” dedi. şeyi düşündüm çünkü ben, düzenleme yapan insan, yani işte türkiye’de bilinen tanımıyla aranjör dediğimiz kimse aslında en önemli kişilik, bir perform’un arkasındaki, çünkü on tane beste yapıyor demek nerdeyse en az. işte gitar partisi, bas partisi, davul partisi, kontrşanı kontrpuanı, çok sesli müziğin gerektirdiği bütün hatları yazmak ve onları matematiğini gerçekten bilerek akademik olarak doğru yerlerine oturtmak çok ciddi bir uzmanlık meselesi. o zamanlar küçüktüm ama hissettim bunu, bu kadar çok şeyi bilen ve yapan birisinin beste yapmaması mümkün değil diye; gerçi onno’nun bir lafı vardı “dünyada tek okulu olmayan şey besteciliktir” diye ama. melodisyenlik yine de farklı birşeydir benim için kompositörlüğe göre, ben hep öyle hissederim..." Sezen Aksu, Aynalar belgeseli

Monday 17 August 2009

Yanlış zaman yanlış rakip

Spor tarihinde herkesin bildiği 'şampiyon birinciler'le beraber hakkını yeterince alamamış 'unutulmaz ikinciler' de bulunuyor. Usain Bolt'un bir insanın yapabildiğine inanılamayacak dereceleri gerçekleştirmesi günden güne kendini geliştiren ve bir yandan kendi tarihini yazan bir ismi görmemizi engelliyor. Tyson Gay... 'Şimşek' Bolt 100 metre koşmaya karar vermeseydi bu alanda tarihin en iyi derecesine ABD'li atlet Gay imza atmış olacaktı. 27 yaşındakı atlet, Pekin 2008'e kadar kırılması çok zor görünen ve Jamaikalı Asafa Powell'a ait olan 9.72 saniyelik rekoru önceki gece Berlin'de bir adım öteye taşıdı ve 9.71 koştu. Ancak görünen o ki, azimli atlet bu işi yanlış zamanda yapıyor. Tıpkı tarihte yer alan onlarca 'kader' arkadaşı gibi. İşte Tyson Gay'le aynı kaderi paylaşanlardan bazıları.


Konu atletizmden açılınca önemli yarışlarda aldığı ikincilikler nedeniyle Namibyalı sprinter Frankie Fredericks'i unutmamak gerekir. '92 Barcelona Olimpiyatları'nda 100 metrede İngiliz Linford Christie, 200 metrede ABD'li Michael Marsh'ın gerisinde kalan atlet, '96 Atlanta Olimpiyatları'nda ise 100 metrede Kanadalı Donovan Bailey, 200 metrede de ABD'li efsane Michael Johnson'ın ardında gümüş madalyayla yetinmek zorunda kalmıştı.


NBA'in unutulmaz yıldızı Clyde Drexler, bu oyunu tarihte en iyi oynayan kişiyle aynı anda parkelerde mücadele etme şanssızlığını yaşayan isimdi. Michael Jordan'ın gölgesinde kalan oyuncu hiç kuşku yok ki farklı bir zamanda NBA'de oynamış olsaydı çok daha fazla başarı yaşamış tarihte de çok daha büyük bir iz bırakmış olacaktı.


Alman bisikletçi Jan Ullrich, onun 'Bolt'u da Lance Armstrong'du. 1997 yılındaki Tour de France şampiyonluğundan sonra ABD'li efsane Armstrong'la rekabet etmek zorunda kalan Alman pedal maalesef tarihin tozlu sayfalarında Armstrong'un arkasındaki adam olarak kaldı.


Ve son olarak Finlandiyalı Formula 1 pilotu Mika Hakkinen. Finli pilot iki şampiyonluk yaşamış olsa da Alman efsane Michael Schumacher'in gerisinde kalan isimdi.