Sunday 2 June 2013

Taksim, bir meydan midir?


Guzel insan, buyuk gazeteci Yigiter Ulug'un 
2005 yilinin aralik ayinda Vatan Gazetesi icin kaleme aldigi yazidan...  
Orhan Pamuk’un son kitabı “İstanbul: Hatıralar ve Şehir” okuyana küçük tatlı bir oyun oynama fırsatı veriyor. Kitabın sayfalarına dağılmış resimleri, dostlarınıza gösterip, “Bil bakalım, burası neresi?” diye sorma ve o, siyah beyaz karenin karşısında biraz şaşkın, biraz sıkıntılı anlar yaşarken sizin keyiflenme şansınız var.
Çoğu 50’li ve 60’lı yıllarda çekilmiş fotoğraflar içinde beni en çok zorlayan, 109. sayfadaki oldu: Taksim Meydanı’nın 50’li yılların sonundaki halini gösteren bir kare... Bugün The Marmara Oteli’nin yükseldiği adayı karşıdan, Taksim Gezisi’nin merdivenlerinden çekmişler. Üç-beş katlı birkaç küçük bina, en büyüklerinin üzerindeki “Osmanlı Bankası” ışıklı panosu, yapının banka olarak kullanıldığını anlatıyor. Taksim’den ziyade, Ankara’dan mütevazı bir köşe gibi sanki...
İstanbul’un en büyük, en işlek ve en çok bilinen meydanının, yıllardır dökülen bunca paraya ve uygulanmaya çalışılan bunca projeye karşın, bir türlü“tam bir meydan” olamamasının sırrını o fotoğraf sayesinde çözdüm sanıyorum… Neden Taksim, bir Concorde, bir Trafalgar, bir San Pietro olamıyor? Niçin insanın içini üşüten bir büyük ve sevimsiz boşluğun ötesine geçemiyor? Çok yakın bir geçmişe kadar gerçek bir meydan olamamış da ondan! İnşaatı bir türlü bitmek bilmiyor Taksim’in… Ne yaparsak yapalım, tamamlanamıyor… Yıllarca kışla bahçesi olmasının getirdiği şekilsizlik ve ıssızlıkla eski Demirperde başkentlerinin insanı sinek yerine koyan devasa meydanlarını andırıyor. AKM ve The Marmara hariç, meydanı kuşatabilen, onun boşluğuna kol kanat geren hatırı sayılır bir yapı yok. Öyle olmayınca ortasına kondurulan, anıtlar, heykeller de kaybolup gidiyor.
Aydın Boysan, bir kitabında meydan tanımlaması yaparken, “İnsan, bir ucundan bir ucuna seslendiğinde duyurabilmeli” demişti. Ne kadar doğru…




Banksy'nin hayalindeki gibiydi...



Taksim Gezi Parki'nda alevlenip Misak-i Milli sinirlari icerisinde neredeyse her noktayi saran protesto dalgasina dair soylenenler birbirinin karbon kopyasi gibi -burada tabii menfaatleri ugruna yapamayacagi hicbir sey kalmamis olan kimi 'gazeteci/basin mensubu'nu disarida tutuyorum-.
Bunun nedeni herkesi ayni paydada bulusturan tepki gibi, gorunenin de ayni sekilde degerlendirilmesi. Bir anlamda 'ortak akil' diyebilecegimiz bir sey. Pazartesi, Carsamba, Persembe, Cuma ve Cumartesi gunleri olay yerindeydim. Bulundugum yerler guvenliydi genelde o yuzden biber gaziyla fazla hasir nesir olamadim ancak olanlarin cektigi aci icten ice benim de canimi yakti. Beyoglu'ndaki gaz bulutunu gordukce o bulutun altinda aci cekenler icimi yakti. Ama cesaretlerine ve azimlerine de hayran kaldim. Zira bir kisi bile azalmadan direndiler hem de hicbir taskinlik yapmadan (Taskinlik dedigim agiz aliskanligi, her canlinin bir kaynama noktasi var. Tek suclu vardir, onu yazinin ilerisinde 'malumun ilami' seklinde anlatacagim zaten).

Protestolarin pasif direnis seklinde gecmesinin de bir mesaji var. Taksim Gezi Parki'ndan baslayan protestolar sonrasi meydanlarda gorulen kalabalik icin "Kategorize etmesi zor" demekte beis gormemistik. Gercekten de deyim yerindeyse 'her cins' insan vardi meydanlarda. Daha once hicbir sekilde herhangi bir sey icin sesini yukseltmemis, sokaga inmemis, bir anlamda da 'facasini bozmamis' kisiler gorduk sokaklarda. Ama betimleme acisindan tepedeki resim uygun dusuyor. Banksy'nin 'protestocu' stencili bunu cok guzel anlatiyor. Cicek atan protestocu! Gercekten kitle boyleydi... Tabii bunun mesaji insanlarin 'artik yeter' noktasina gelmesi. Bu protestonun '3-5 agac' meselesinden cok daha fazlasi cok daha eskisi cok daha derini oldugunu anlatmayalim tekrar tekrar.

Her insanin bir kaynama noktasi vardir...
Insanlar 'gorulmemekten, duyulmamaktan, dinlenmemekten' biktilar artik. Son kertede de sokaga inip seslerini duyurdular. (Burada bir parantez, protestolara dair 'eylem tecrubesi yuksek' muhabirlerden Ismail Saymaz'in twitter mesajlari ve Radikal izlenimleri guzel bir rehber olacaktir).
Butun bunlara mukabil polisin bu tecrubesiz kitle karsisindaki 'siddetini' de anlamak mumkun degil. Sadece biber gazi yediginde nasil kurtulurdan baska hicbir seye kafa yorup cozum uretmeye ihtiyac duymayan bir kitleye 72 saat iskence yaptilar. Basbakan'in aciklamalariyla gerginlesen ortam sonrasi meydana gelen 'savas ortami'ndan ise kesinlikle protestocular sorumlu degil. Tek suclu bana ve ulkemiz halki ve hatta dunya basini/kamuoyuna gore polis oldu. Kimin polisi olduklarini bilmiyoruz ancak bizim polisimiz olmadiklari kesin. Bu kadar insan dusmani kisilerle herhangi bir ortak paydada bulusmak istemem dogrusu.

Basbakan'in siyaset hayati boyunca en 'kafasi karisik' konusmayi yapmasina yeten bu eylemler ise ulkemiz adina tarihi bir donum noktasi belki de. "Birazdan biter, yorulurlar" denilen her an insanlar direndiler ve istediklerini almadan bir yere gitmeyeceklerini dosta dusmana gosterdiler. Artik halk olarak biz, bizi dinlemeyen, fikirimizi yok sayan, bizimle dalga gecen, bizi umursamayan insanlar istemiyoruz.

Degisim ruzgarlari
Kitle degisiyor. Bunun karsisinda durmak mumkun degil. En uc ornek olarak ekleyelim, artik begenin begenmeyin dunyaya kayitsiz dediginiz 'hipsterlar' bile seslerini yukseltiyor. Dunyayi izliyoruz ve sinirlarimiz disinda olan biteni takip ediyoruz. Ve iyi olarak gordugumuz seyleri -insanca, dostca. medenice, cevreye saygisi olan, hosgorulu sekilde yasamayi- istiyoruz. Ve galiba bu istegi elde etmeden o meydanlari terk etmeyecegiz.


Konuya dair guzel yazilar var:
The Atlantic: http://www.theatlantic.com/international/archive/2013/05/protests-show-turks-cant-tolerate-erdogan-anymore/276447/
The New Yorker: http://www.newyorker.com/online/blogs/newsdesk/2013/06/occupy-taksim-police-against-protesters-in-istanbul.html


Icimde kalmasin: Basin parantezini de ekleyerek tamamlayayim. Cogu gazeteciye tepki var. Ama insanlarin kizacaklari noktayi iyi belirlemeleri gerekiyor. Meydandaki muhabire bagirmak, bilgisayar calismiyor diye monitoru kirmak gibi bir sey. Bilgisayarin calismamasi monitor olmaz hicbir zaman. Monitor kendisine verileni gosteri, ne verilirse... Sokaktaki muhabirler de yayimlanabildikleri kadarini verebiliyorlar. Ya da soyle diyelim, yayimlandiklari kadar varlar. Aslinda sizin gorduklerinizi gorseler de yayimlanmadiktan sonra bir anlami yok. Kizmak icin daha ust basamaklara cikmak gerekiyor. Bu ulkede yapilabilecek zor meslekler arasindaki gazetecilige gonul vermis cogu insan isine saygili ve sorumlugunun bilincinde. Ama kudretimiz bir yere kadar... Umarim bu da degisir bir gun.