Sunday 17 June 2012

Bir dili hakkıyla kullanmak

Dilin yaşayan bir varlık olduğu hep söylenir ve siz de biraz bu konuya eğildiğiniz zaman durumun gerçekliğini kendinizce teyit edersiniz. Misal eski metinlerle günümüz metinlerini karşılaştırdığınızda dilinize yerleşen yabancı kökenli kelimeler canınızı sıkarken, bir yandan da 'evrensel'e doğru yol aldığınız hissine kapılırsınız. Ama bu his elbette samimi değildir. Kendinizi avutursunuz. Zira aslında kazançtan çok kayıp olduğunu eski metinlerdeki sadeliğin farkına vardığınızda anlarsınız. 
Aynı zamanda gündelik hayatta insanlarla konuştuğunuzda da kullanılan cümleler, hitaplar ve kelime sayısına bakınca hep bir geriye gidiş olduğunu ayarsınız. 
O kadar ki eski isimler bile tedavülden kalkarak yerini yenilerine bırakıyor. Misal eski isimler sadece dizilerde gündeme gelirken ne zaman tedavüle girdiği hatırlanamayan geçmişi çok taze gibi duran isimler ortaya çıkıyor. Örneklendireyim, Cansu, Berk, Dilara ve benzeri. Bu isimlerde 'kafa kağıdı eski' isimlere pek rastlamak mümkün değil. Aslında bu da bir yazı konusu olmalı: İsimlerin tedavüle giriş zamanları! Benim tezime göre ilk 'Can' ismi 'Can Yücel'e konmuş olabilir! 


Neyse dile dönelim tekrardan, bir dili hakkıyla kullanmak için öncelikle kelime dağarcığımızı geliştirme yoluna gidersek zannedersem doğru yol üzerinde olmuş sayılırız. Ne kadar çok kelime bilirsek anlattıklarımız o kadar zenginleşir. Burada bahsettiğim eski Türkçe metinler okurmuş gibi konuşmak değil. Sadece bir kelimenin konuştuğumuz lisanda karşılığı var ise öncelikle onu kullanmak söylemeye çalıştığım... 


Bu konuda Fransızca'yı 'hakkıyla' kullandığı söylenen Honore de Balzac örneklendirilebilir. Eşi bulunmayan tasvirlerini zaten başka türlü yapması mümkün olmazdı. 150 kelime kullanarak yapılan tasvirle, 2000 kelimelik seçki arasından çıkan tasvir aynı olur mu hiç! Ekşisözlük'te ilkel insan 'müstear isimli' yazar Balzac için 40.000 kelimelik dağarcığıyla yazdığını söylemiş. Bence daha fazla bile olabilir. Çünkü 'cennet vatan'da emsalsiz şarkıcı Mustafa Keser, 20.000 şarkılık repertuarı olduğunu iddia eder! 


Konuyu saptırmayalım, yine ekşisözlük'ten 'kurcalamabozarsın'ın paylaştığı 'İki gelinin hatıraları'ndan bir kesiti   yayımlayayım. Türkçe'ye çevrilmiş hali bu kadar zenginken, orijinal metin tadından yenmiyordur eminim. Balzac çok şanslı bir insanmış yeteneğinin farkına varıp sonraki nesillere aktarmış. Benim anlatmam metni yüceltmez elbette ama kıskanamayacak kadar büyük hayranlık beslediğimi belirtmeden geçmeyeyim. Buyrunuz...  


"Benim sevebileceğim erkek, kardeşciğim, erkekler yanında sert,mağrur, kadınlar yanındaysa şefkatli olmalıdırlar. Onun kartal bakışı, alayı andıran her şeyi derhal ezebilmelidir. Onda kutsal şeylerle, hele kalbin şiirini kuran, hayatı tatsız sönük bir realite olmaktan kurtaran kutsal şeylere alay edenlere karşı acır gibi bir gülümseme bulunmalıdır. Bizden, en büyük avunmaları bağışlayan din fikirlerinin kaynağını sökmek isteyenler bence çok aşağı insanlardır. Bunun için, benim sevebileceğim adamın inançlarında da hem bir çocuk sadeliği, hem de dinin hakikatlerini incelemiş bir kimsenin sarsılmaz inancını bulmak isterim.
Onun zekasında bir yenilik, bir kendine vergilik bulunmalı, gösteriş arzusunda yer olmamalıdır. Onun fazla, yahut yersiz sayılacak bir söz söylemesi mümkün değildir; kimsenin canını sıkmadığı gibi kendisi de can sıkıntısı nedir bilmez, çünkü ruhunda büyük bir zenginlik bulunacaktır. Bütün fikirleri her türlü bencillikten uzak, asil, yüksek, mertce düşünceler olacaktır. Bütün hareketlerinde hiçbir menfaat tasası bulunmadığı belli olacaktır. Kusurları da, zamanından üstün olan fikirlerinin genişliğinden, derinliğinden doğacaktır. Ben onu her bakımdan zamanından ilerisinde bulmalıyım.
Kendisinden zayıf olanlara en nazikçe dikkati esirgemeyeceğinden bütün kadınlara şefkat gösterecektir ama hiç birine öyle kolayca gönül vermeyecektir; bu meseleyi çok ciddi saydığından bir oyun haline sokmaya kalkmayacaktır. Derin ateşli bir aşk uyandıracak bütün meziyetler vardır onda; gene de bütün hayatını gerçekten sevmeksizin geçirmesi mümkündür. Fakat hayalinde yaşayan kadını bulursa; kendisini anlayacak, ruhunu dolduracak, bütün hayatını bir mutluluk ışığı ile aydınlatacak kadına; bu karanlık, soğuk, donmuş dünyada bütün bulutlar arasında gözüken bir yıldız gibi parlayacak kadına; hayatına yepyeni bir büyü katıp şimdiye kadar sessiz kalmış tellerini titretecek kadına rast gelirse bir gün söylemeye bile gerek yok, bu saadetini anlayıp değerini bilecektir. O kadını tam anlamıyla mutlu edecektir. Kendisini onun ellerine, annesinin kucağında uyuyan bir çocuğun korku, güvenmezlik nedir bilmez sevgisiyle bırakılacak o kadının kalbini ne bir sözle, ne de bir bakışla incitecektir; çünkü o kadın o tatlı rüyasından uyanıverirse ruhunda da, kalbimde de bir daha onarılmaz yaralar açılacaktır. Bütün geleceğini bağlamazsa o denizde yolculuğa çıkmasına imkan yoktur. 
O adamın yüzünde, tavırlarında, hareketlerinde, yürüyüşünde, en büyük şeyler gibi en küçük şeyleri de yapışında muhakkak ki üstün adamların, sade, yapmacıksız üstün adamların hali bulunacaktır. Çirkin olabilir fakat elleri güzel olacaktır; üst dudağı, hor gördüğü hiçe saydığı insanlara karşı alaycı bir gülümseme ile hafif kalkık olsun isterim; ruh dolu bakışının o ilahi, parlak ışığını da ancak sevdiklerine gösterecektir."

No comments: