Thursday 18 August 2011

El-Rezilliko

Geçen sezonu Barselona yalamalığına gıcık olarak geçirmiştim. Bu yalamalık, gerçekten futbol’da çığır açan, sistemleri yeniden sorgulatan, yirmi – otuz yıl’da bir denk gelebilecek bir ekibe karşı bile sempati ile yaklaşmamı önlemişti. Bu yalamalığın biraz kırılması için son iki sezondur El-Clasico’larda Real’in tarafını tutmuştum. Bu, daha önce Barselona’yı desteklediğim anlamına gelmesin. Romario’lu, Stoichkov’lu, Laudrup’lu, Koeman’lı, Kappa formalı takım, çocukluğumun efsanesiydi. Ronaldo’lu, Zidane’lı, Roberto Carlos’lu, Raul’lu o efsane Real Madrid’i de çok sevmiştim. Gerçi o dönemde de Real Madrid yalakalığı vardı bu coğrafya’da. Uzun sözün kısası söz konusu iki takım olunca keskin çizgilerim yok, “iyi oynayan kazansın”cıyım. Yalama rüzgarı ne taraftan eserse, safımı hafiften ona göre kaydırırım.

İspanya Süper Kupası ikinci maçına da hafif Real Madrid’li bir çizgide başladım. Bu, geçen sezon bıraktığımız noktadan devam eden bir bakış açısı. İlerleyen günlerde Hamit’in ve Nuri’nin de takıma girebileceğini, Mesut’la beraber bu üçlünün, bu coğrafya’da Real’in daha fazla ilgiye mazhar olmasına, yalama rüzgarını arkasına almasına neden olacağını düşünüyorum. O zaman gelince duruma bakarız, safımızı değiştiririz. Dünkü maça Real Madrid iyi başlamıştı ama yine işi bitiren Barselona oldu. Bu ikilinin buluşmalarında hep Barselona’nın, Real Madrid’e oranla elinde daha fazla sermayesi olduğunu, gol atmak için sadece istemesinin yeterli olduğunu gözlemledim. Barselona, İşler sıkışınca biraz baskı kurup, golü bulabiliyor ve maçın genelinde de kendini çok fazla sıkmıyor. Dün maç 2-2’ye geldikten sonra Barselona’nın 3-2’yi bulacağını düşünüyordum ve öyle de oldu. Barselona oyuncuları; “dördüncü gol gerekse onu da atardık” izlenimi veriyor.

Bu yazı ve uzun girizgâh aslında skorun 3-2'ye gelmesinden sonra olanlar için yazıldı. Marcelo, yine kaybetmenin hırsıyla Fabregas’ın bacağını kırmaya -aslında ben bu hareketi tescilli kasaplar Pepe ve Khedira’dan beklerdim- teşebbüs etti. Ondan sonra saha karıştı. Arbedenin tekrarlarını izlerken özel insan! Joze Mourinho’nun Guardiola’nın yardımcısının kulağını çekmeye çalıştığını gördük. Mourinho bu hareketinin cevabını itilerek – kakılarak aldı. Sportmenlikten hiç nasibini almamış yüce şahsiyet muhtemelen maçtan sonra yine günlerce hakemi eleştirecek, basın toplantılarında Karanka’yı medyanın karşısına sürecek ama yine kendini hiç hatalı görmeyecek, yaptıklarından hiç ders almayacak. Gittiği her ülke’de basınla ve meslektaşlarıyla ters düşen, gereksiz polemikler yaşayan Mourinho, sportmenliğin, futbolun yüz karasıdır. Mourinho’nun saçtığı nefret tohumları oyuncularının pek çoğuna da sirayet etmiştir. Casillas, Kaka gibi gerçek sportmenler adına üzülüyorum.

Real Madrid yönetimi bence Real Madrid gibi bir kulübü, dünyanın gözü önünde bu kadar aciz durumlara düşüren Mourinho konusunda radikal bir adım atmalıdır. Bu hastalıklı sürece acil çözüm bulmalıdır. Bence görevine son verilmesi Mourinho’nun hayrına olacaktır. Yoksa kendisi her Barselona yenilgisinde ayrı bir rezillik çıkararak, Real Madrid’in prestijini aşağı çekmeye devam edecektir. Dört bir yanı Respect sloganlarıyla dolduran Uefa da Mourinho’nun cezasında indirime gideceğine, artırıma gitmelidir.

Barselona’yı ve hocası Pep Guardiola’yı tebrik ediyorum. Her seferinde, sadece futbol oynayarak, Mourinho’ya en güzel cevabı vermeyi başarıyorlar. Mourinho Real Madrid’den gidene kadar ben de Barselona’lıyım.

No comments: