Wednesday 4 March 2009

Buribaker'den basına ince ayar.! sabır,patience,paciencia,pazienza,терпение...


Adamın biri zamanında karısıyla cinsel ilişkiye girmiş. Hemen ardından karısının boğazına sarılmış ve "hani çocuk nerde!" diye bağırmaya başlamış. O ilişki sonucu doğan çocuk da Can Yücel'miş. Şeklinde bir olay anlatılır çeşitli yerlerde yıllardır. Doğru veya yanlış olduğunu şu an için görmemizin çok zor olduğunu bilmekle beraber, bu olayın basınımızın tavırlarını yansıtmada çok güzel mesajlar içerdiğini düşünmekteyim.

Basınımızın durumunu -en sıcak örnek olduğu için söylüyorum- THY Amsterdam uçağı kazası sonrasındaki 48 saatte yaşananlar sırasında çok net görebildik. Kazayı inceleyerek devam edecek olursak, olay sonrası basınımızın hali içler acısı olmasa da son derece kötü durumdaydı. Topluma yol göstermesini beklediğimiz bilgilendirme organının bu kadar kötü şekilde kullanılması utanç verici bir durumdu. 

Emsallerini incelediğimiz zaman tarihte hiç bir uçak kazasının, kazadan sonra 3 aydan önce aydınlığa kavuşturulamadığını görürüz. Bu durumu basınımızın bilmediğini söylemek son derece saçma olur ancak basınımızın sonuca ulaşmadak bu derece sabırsız davranmasını başka neyle bağdaşlaştırabiliriz ki?

Uçağı üretenler, en küçük vidasından en büyük bileşenine kadar bilen adamlar bile nokta atışı yaparak kaza sonucunu bulmak için aylarını heba ederken, nasıl oluyor da biz oturduğumuz yerden topu topu 3 sebep sayarak bu kazayı ertesi gününde açıklığa kavuşturacağımızı düşünüyoruz ?

Peki, basınımızı cahil olarak kabul ettiğimizi varsayalım. Bu olayın nasıl çözüleceğinden bihaber olduğunu düşünelim. Bu olayın kahramanlarının (Talpa,THY,vs...) ilk günden kaza sonucunu kesin dille belirten açıklamalarını (pilot hata yapmadı,türbülans oldu,pist sorumlusu suçlu,vs...) neyle izah etmeliyiz?

İlk iki soruyu toplumuzun kronik rahatsızlığı olan "sabırsızlık hastalığı"yla yanıtlayabiliriz rahatlıkla. 
Olayın içindekileri bu kadar sorumsuz davranmaya itenin de basın olduğunu varsayarsak burada da "sabırsızlık hastalığı"nın basında oluşturduğu etkileri kolaylıkla görebiliriz.

Sonuç olarak varmak istediğim nokta tabi ki de "sabreden derviş muradına erermiş" değil.Varmak istediğim nokta, sabretmenin bizlere olayları daha mantıklı,daha objektif,daha derli toplu ve bilgilendirici şekilde analiz etme imkanını sağlayabilecek olmasına inanıyor olmam.  
Peki ben ne istiyorum? Ben basından biraz daha sabırlı olmalarını olayları ona göre yorumlamalarını, işlerini ona göre yapmalarını ve bunun bir nebze bize sirayet etmesi sonucu bizlerinde toplumsal yaşamda biraz daha iyiye doğru yol almamızı istiyorum. Çok mu şey istiyorum Allahaşkına ? Yusuf Hayaloğlu da göçüp gitti bu diyardan zaten. Gelmeyin üstüme. Bu yazıya görsel ararken bile basında iddia üstüne iddia var. Hey Allahım sabır!

No comments: