Thursday, 27 November 2008
Cem Yılmaz
Friday, 21 November 2008
Issız Adam

Hiç aklımda yoktu aşk filmi izlemek aşık olma arifesinde. Pek de iyi gelmedi zaten kendimi iyi hissetmiyorum. Yeni başladığım gerilim-polisiye kitabıma adapte olamadım. Her an aklımda filmdeki karakterlerin söyledikleri, yaptıkları.. TRT deyimiyle Çağan Irmak, "insanın gönül telini titretmeyi" biliyor.
Thursday, 20 November 2008
Österrayiş und Türkei - Fussbalingen Ştrayze
Arkadaşlarımla maçı izliyorum dün akşam. Son zamanlarda yükselen grafiği ile dikkat çeken Avusturya'nın ilk yarım saatte gösterdiği baskılı oyun arkadaş(!)larımdan bazılarını rahatsız etmiş olacak ki, kendileri Türkiye'nin takım oyunu "oynayamayacağı", maçtan maça değişen oyuncuların birbirlerine uyum sağlamasının zorluğu, kadroda herhangi bir nedenle olmayan oyuncuların eksikliğinin hat safhada olduğu konularında çeşitli yorumlarda bulundular tabi art niyetli bu yorumlardan pek hoşlanmadım. Üstüne bi taraftarın da sevinç gösterisi - tabi ki onaylamıyorum- bi arkadaşımda "Türk işte" demesine neden olan kimyasal bi reaksiyon başlattı ki bu da, ona karşı bazı hislerimi bitirdi.. Zira 1-1 lik eşitlikten sonra da umutsuz ve talihsiz demeçlerine devam etti. Fakat cevabı takımımız verdi, bize de onla dalga geçmek kaldı..
Gelelim şu türkişte meselesine. Teknik açıdan günümüz şartlarında bir Türk'ün Dünya'ya bedel olması tartışılabilir fakat buna bu kadar sarmanın da anlamı yok. Figo'nun Real Madrid'e gittikten sonraki ilk Barça maçında Figo'ya, sahaya girip yüzüne atkıyı atan vatandaşın, envai çeşit sataşmaları yapanların; euro2008 elemelerinde Danimarka-İsveç maçında hakeme saldırıp maçı tatil ettiren taraftarın ve dün, tam da bizim takımın "hazırlık" yaptığı saatlerde tam da bizim gruptaki takımlardan Belçika ve Ermenistan arasında yapılan "resmi" maçtaki teşhircinin ve ilk anda akla gelmeyen bir çok holigan faaliyette adı geçen adalının, çizmelinin, hispanoamerikalının Türklük ile ilgilendiklerini hiç zannetmiyorum. Eskiden sadece bize yaptıklarını sandığımız ırkçılığı kendimizi sevmeyerek nerdeyse biz kendimize yapıyoruz.
Hep bahsettiğim "Herşeyi bilmemek lazım, kendi işimize bakalım." olayı burda da karşımıza mı çıktı, yoksa o arkadaş kendi bildiklerini göstermek için oyuncularından teknik ekibine kadar ülkenin en önemli aktif futbol adamlarını mı ezdi bilemiyorum ama as oyuncularımızdan bazılarının eksiklerine rağmen deplasmanda 4-2 güzel skor. Hele 6 gol de gayet hoştu. Futbolun oyun olduğunu unutmamak lazım. "Yok ben bişeyleri değiştirmek istiyorum" diyen varsa çok çalışsın geçsin milli takımın başına o da olmadı koysun adaylığını seçimlerde destekleyelim...
Friday, 7 November 2008
Wall-E
Wednesday, 5 November 2008
Vaya Robo!
Friday, 31 October 2008
Gözyaşı
bilirsiniz, kimi gülüşler, gülümseyişler tabiidir, gerçektir, kendiliğindendir; diğerleri ise suni, yalandan ve zorlama. eğer ki kendinin ve başkalarının duygularını teşhis edip yorumlamakta allah vergisi bir maharete sahip, duygusal zekası yüksek bir yapının insanıysanız, bu iki tarz gülüşü birbirinden ayırmakta müskülat çekmezsiniz. beşeri ilişkiler konusunda daha az incelikli olanlarımız için ise gülen kişinin yüz kaslarını özenle incelemek, bilhassa da ağız ve göz çevrelerinde oluşan belli şaşmaz imarelere dikkat etmek o gülüşün içtenliği hakkında doğru bir yargıya varmaya yetecektir. işte, 1968 tarihli bir lise yıllığındaki resimleri bu kriterlere göre tetkik eden ve ardından resimlerdeki insanlarla temasa geçen amerikalı bilim adamlarının yıllık resimleri çekilirken candan, yürekten gülmüş gençlerin, daha bir zorlama gülmüş ya da hiç gülmemiş olanlara kıyasla şimdi hayatından çok daha memnun, daha sağlıklı ilişkiler yaşayan, evliliklerinde daha mutlu bireyler olduğunu keşfetmiş olmaları bilmem bana geldiği kadar size de sempatik ve ilginç gelir mi...
bu bilgi, hayata karşı genel bir neşe ve coşku hali içinde olmanın inkar edilemez faydaları hakkındadır, ki bu konuda yapılmış başka kayda değer, özgün çalışmalar da yok değildir: dini yeminlerini etmelerinden hemen önce hayatları hakkında birkaç satır karalamaları istenen genç rahibelerin 1930'lu yıllarda yazdıkları incelendiğinde, içinde en olumlu duyguları ve hayata dair en şevk dolu yaklaşımları barındıran metinlerin yazarlarının aynı zamanda en uzun yaşayan, en sağlıklı rahibeler olduğu bulunmuştur, ki bu da olumlu duygu, müspet düşünce, içten gülüş, tatlı bakış ile mutlu ve uzun bir yaşam arasındaki korelasyonu gözler önüne seren bir başka emsaldir.
reddedecek değilim ki, bu çalışmalardan haberdar olduğum ilk günden beri her resmimde ayrı bir aşırı samimiyetle gülüyor, yazdığım her bir metne ayrı bir öfori ile dolu kelimeleri serpiştiriyorum. kıvanç! saadet! şakrak!"
Sunday, 19 October 2008
Artık Yeter..

Artık yetmedimi yahu?..
Friday, 10 October 2008
- Niye Çattın Kaşlarını -
Fakat tüm bu birikime bilince rağmen özel hayatındaki olumsuzluklardan mıdır yoksa yaşlılığın getirdiği bi huysuzluk mudur bilemem, çatık kaşlar, herşeye bir tepki, karamsar bi yaklaşım içimi bayan.. Bir de bunu yaparken programın ismine uysun diye galiba, iyice kanıksayalım diye her lafın arasına 90 dk. ara verip beni biraz daha fazla gerer. Ülkemize gelmiş, dilimizi yeni öğrenmiş bir futbolseverin onun Galatasaraylı olduğunu anlaması mümkün değil.
Herşey mi kötü gider bu klüplerde? Kimse başarılı değil mi? Yenilse bi takım ilk o gider elinde kılıçla kafa kesmeye, takım maçı aldı diyelim, bu sefer kaçan golleri anlatır bize. "Dört büyüklerden başkası yenemez. Aleyhte bir sonuç varsa dört büyükler yenilmiştir." mantalitesinin esir aldığı bir başka tekel medya neferi olması da cabası...
Burdan kendisine sesleniyorum. Bundan sonra bari daha bi gülümser ol mankenlerin yanında olduğun gibi. Tavrından düşüncelerinden ödün vermeni istemek illaki yanlış ama, Allah uzun ömür versin, hangi dede sana daha yakın? Herkesin sevdiği Noel baba gülüşlü Süleymen Seba mı, efsane fakat suratsız Luis Aragonés mi?
Monday, 6 October 2008
Dertler Benim Olsun
kaldırırız biz enkazları tereddütsüz seve seve.
yeter ki sen:
bas mızrabı bağlamanın gözüne..."
--Haftalık Hezimet Raporu--

Geçen hafta sordular n'olur Atletico - O.Marsey diye, Calderon'da Sevilla yaptı ya ince ayar, "kafaları karışıktı o yüzden yenildiler, bu maçı alırlar" dedim. Kafalar nası karışık olmasın hangi takımda var böyle fikstür, sırayla : Sevilla, O.Marsey, Barsa, R.Madrid, Liverpool, Villareal... Aceto'nun Barça-Atletico maçı için yazdıklarına yorumlar yapmış R.Madrid'linin biri nası canım sıkıldı, gerçi eleman ne Atletico'yu ne Barça yı ne de hakemi seviyo..
Bu hafta ben şahsen 8 gol yedim. 6'sı Barsa'dan, 2'si Bursa'dan. Hadi Atletico'nun işi zor, fikstürü kötü. Baros, hiç mi pas vermediler sana be gülüm. Bak Aghahowa'ya, leblebi gibi vallaha. Umutluyuz ama. Hem la ligada hem de tslde hem de avrupada...
Saturday, 27 September 2008
Sezon Başladı..

En son açıkhavadaki 50. sanat yılı konserinde grubuyla izlemiştim Erkin Korayı, Babylon konserinde de grubuyla beraber sahne aldı Erkin baba.. Tabiki grupla beraber sahne alması demek, daha çok gitar çalması ve Akrebin gözlerini söylemesi demekti benim için.. gerçi meşhur beyaz gitar yoktu sahnede ama olsun.. bunun yanında bas gitarda Ahmet Güvenç'i izleme keyfi de bonus kontenjanından bir başka güzellik oldu gece için..
2 buçuk saat sahnede kaldı Erkin baba, hatta ön taraftaki grubun yoğun isteklerini kırmayarak Hare Krishna'yı bile söyledi, istek yapan grup da hazırlıklı gelmişti; zillerle eşlik ettiler şarkıya.. harika bir performans oldu.. Bir kez daha anladık ki Erkin baba'nın Babylon sevgisi bir başka, kendisi de bunu; "buraya çıkmak hiçte kolay değil, çok uğraştık" şeklinde ifade etti.. Babylon "Erkin baba! Erkin baba!" tezahüratlarıyla inledi.. Herkese teşekkürler!
Bu arada kış sezonu başlarken Balans el değiştirip Antalyalı jolly joker pub'ın oldu.. Böyle bir değişiklik şart olmuştu - çünkü Balans rezalet durumdaydı.. Henüz göremedik ama yeni sezona yeni dekorasyonuyla giriyormuş.. umarım eksikler düzelmiştir..
Herkese güzel müzikli bir sezon dilerim..
Thursday, 25 September 2008
Tuesday, 23 September 2008
Dönen Plaklara..
Tuesday, 16 September 2008
Uzaylı, Seni Seviyorum!..
Avrupalı müzisyenler amerikalı zenci blues cu abilerinden esinlenip icat ettiler ya rock müziği, o yıllardan günümüze çok müzisyene ilham verdi rock müziğin kurucu üyelerinden "Pink Floyd". Dünyanın en başarılı gitaristlerinden Jimi Hendrix'in dinlenirliğinin bile yenik düştüğü zaman karşısında, Hendrix'le aynı seneler yaptıkları çalışmaların hala o zamanlardaki lezzetlerini koruması Pink Floyd'u zirvede tutan şeylerden.
Thursday, 11 September 2008
Empati,Sempati,Antipati,Telepati,Konfeti,vs...
Belezo.. Bölez.. Belöz Oğlu..
Monday, 8 September 2008
Medyamızın Prensesi
“Mor ve Ötesi” ni ne kadar sevdiğim, son Örovizyon zamanında yazdıklarımdan bilinir. “Cambaz” da geçtiği haliyle ne haber olan ne türk olan habertürkü, ilk açıldığı zamanlarda zaten kafası karışık türk halkının kafasını daha bi karıştırmak isteyenlerin isteği doğrultusunda saçma sapan şeyler yaparlarken uzun bir süre izlememi hatta habertürkün gazetesinde belki bir de fotoğrafını görebilirim diye alıp yazılarını da okumamı sağlamıştı Bahar Feyzan.
Bir süre sonra kanaldan ayrılmasıyla beraber ben de normal olarak habertürkü izlemeyi bıraktım idi. İnternet güzel bişey çünkü ozamanlar çok bilindik olmamakla beraber, kendini güzelliğiyle zaten kanıtlamış olan, sırayı da yaptığı işe veren ve sıkça “ben sadece güzel değilim, yaptığım işi öyle hakkıyla yapıyorum ki bbc de çalışmak için tek eksiğim londra aksanı” diyen güzel olduğu kadar hırçın bakışlı ekonomist kızımızın dil eğitimi için yurtdışına çıktığını internetteki kaynaklardan öğrenmiştim.
Eğitimini tamamladıktan sonra yurda dönen Bahar’ı havaalanında karşılayıp elden kaçırmamak için imza attırmak isteyen medya patronlarının o anki durumlarını düşündüm onu bir gün ntv’de haber sunarken gördüğümde. Tabi Türkiye’de medyanın güzellik konusunda “Los Galácticos” u sayılacak bir mekanıydı ntv ve o da onca başarıdan sonra seviyesini arttıracağı ve kendini bulacağı klube imza atan “Wesley Sneijder” i olacaktı. Ama olmadı. Bir süre sonra başarılı olsa bile kluple sıkıntıları olan Robinho oldu ve star’a gitti.
Gözler bayram eder beyinler onun anlattıkları ile aydınlanırken o şu anda moderatörlük yaptığı 24 adlı kanalda yaptığı görevi programın adına verip zaten güzelliğiyle aklımızı başımızdan alırken sadeliğiyle de yüreğimizi ısıtmaya devam ediyor. Geçenlerde pek inanmamamla birlikte 80 doğumlu olduğunu öğrendiğim ve umutlarımı arttıran Bahar Feyzan’ı izliyorum, ama isteği üzerine sadece onu izlemiyorum haberlerini de dinliyorum. Konsantrasyonum çabuk bozuluyor, dalıp evlilik hayalleri kursam da çok şey öğreniyorum kendisinden gündeme dair…
Wednesday, 3 September 2008
Konicivaa, konicivaa...
Efsane Döndü

Atletico Madrid la ligayı 05-06 sezonunda 10. , 06-07'de 7. , 07-08'de 4. bitirdi. Bu sezon ilk maçlar itibariyle averajla 1. Hadi ben yalancı ya da hayalperestim de matematik de mi yalan söylüyo..
Tuesday, 2 September 2008
Efendim, tekrar hoşgeldiniz...
Bunların bazıları da plan proje olmaksızın kapatır gider. Kimseye haber vermeden. Camda gazete falan da göremezsen anlarsın maddi kriz nedeniyle yaşanmış kapanma olayı. Sadece kapatılmış ve gidilmiştir. Satıcıyla arada duygusal bir bağ yoksa mutlaka başka bir seçenek bulunur.
Biz de "müştemi - latte" olarak bi süreliğine kapattık ama sadece dükkanı açmadık bi süre. Yoksa kirasını faturalarını ödedik, tam bir çekilme olmadı sektörden yani.
Euro 2008 in bitmesinin yarattığı boşluğa -kendi adıma konuşuyorum- hayatımdaki düzenin değişmesi de eklenince müştemi-latte listede bi kaç basamak aşşağı indi.
Ben bugün dükkanı açtım, içerisi değişmemiş. Elimden geldiğince de gelicem buraya. Artık ortaklarım da açar mı dükkanı ben yokken, bilemem, onların şahsi kararları.
Tuesday, 22 July 2008
Gün Sevinç Günüdür!

Thursday, 26 June 2008
España Tritura a Rusia Para Entrar en la Final

Biten Bir Rüyanın Ardından

Thursday, 19 June 2008
Yuroikibinsekiz vol.2
Dünya kupası finalisti Fransanın ve son şampiyon Yunanistanın evlerine döndüğü, evsahipleri Avusturya ve İsviçre yi Türklerin bile kurtaramadığı, Almanya ve İtalya gibi favorilerin gruplarından beklenenden daha zor çıktığı turnuvada iki maçı da geriden gelip kazanmamız bir "Artık bizi de önemseyin" haykırışı oldu ve Avrupa galiba sesimizi duydu. Ama sadece sesimizi duyan, ne dediğimizi pek anlamayan Avrupaya, Kravatları yenerek bu konuda kararlı olduğumuzu gösterebileceğimize inanıyorum.
Turnuvanın engüzel forması meselesine de fena sarmış bulunmaktayım. Bayraklarında kırmızı olan 14 ülkenin katıldığı 16 ülkelik şampiyonada ağırlığın bu renkte olması nedeniyle, ana renkleri kırmızı olmayan formalar daha bi çekici geldi bana. Tff nin değiştirmek için sözleşmenin biteceği eylül ayını beklediği tüyosunu aldığım bizim turkuaz-beyaz forma hariç.. Almanya forması, zengin duran beyazın üstüne öyle sıradan bir motif gibi koyulan almanya bayrağı yüzünden baya bi hoşuma gitmişti ama aslında Dün Rusyanın güzel bi oyunla devirdiği İsveçin bu turnuvada görmediğimiz lacivert bi forması var ki, formanın hası...
Hepsinden çok, Innsbruck dün tarihi bir gün yaşadı. Tivoli Neu stadı gökyüzüne daha bi yakındı dün gece . Rus ve İsveçli taraftarların olduğu tribünlerden maç mı izlenir, sorarım size...

Monday, 16 June 2008
Simon Barnes

Thursday, 12 June 2008
Tuesday, 10 June 2008
Acı ama gerçek, mi?
Monday, 9 June 2008
Yuroikibinsekiz
Merakla ve de heyecanla beklediğimiz turnuva başladı. Milli Takım başlayamadı ama olsun. Kimse 9 puan beklemiyodu zaten. En azından 11'de yapılacak iki değişiklik bizi 15 Haziranın ötesine götürür. Gerçi ben hiçbişey iyi gitmese bile İspanya'yla bir teselli bulabilirim. Bir de Hakan Yakın'ın, Eren Derdiyok'un ve Gökhan İnler'in İsviçre; Ümit Korkmaz ile Ramazan Özcan'ın Avusturya milli takımlarındaki performansları da bizi pekala etkilerken, özellikle Ümit'in oyuna girdikten sonra maçın şeklini bariz şekilde değiştirmesi de çok hoşumuza gitti.
Madem bu turnuvalar oyuncular için bir nevi podyum, maçını izlediğimiz 8 takım arasında en güzel forma bana göre Almanya'nınkiydi. Tabi golleri Podolski attı formalar değil, ama yine de estetik önemli ayrıca tekstil de önemli bi sektör.
Bitmesin istiyor insan, ama baksana şimdiden 4 maçı yedik bile.. Dün yaşanmış gibi Hakan Şükür'ün Belçika kalesine sanki Brüksel Hükümet konağından bakıyo gibi yükselip vurması o topa. Biz yaşlandık, Hakan Şükür yok. Ama heyecan aynı. Bayram devam ediyor..
Saturday, 7 June 2008
Ligtv de köşedeki "OK" tuşu...
Friday, 6 June 2008
Fareli köyün kavalcısı . . .

Ben de kendi blogumdan önce onu tanıdım başka arkadaşlar gibi. Bize bilgisi, tarzı ve istikrarı ile örnek olmuş, sağda solda ahkam kesmelerime kaynak yaratmış bir oluşum "idi" aceto balsamico. "İdi" dedim çünkü hafta başında -bana göre şok bi karar alıp- blogu sonlandırdığını açıkladı.
***
Bazı yorum yapanların haddini aşması sonucu bu kararı aldığını söylüyor kendisi. Bu daha da üzdü beni. Ne yazmış olabilir ki bu adam, yazdıklarınızla yaptığı işten bıktırdınız acetoyu da bizi boynu bükük bıraktınız..
***
Aziz başkan gibi Galatasaray şampiyonuluğunu ezmek amaçlı yalandan istifalar (buribaker da, nusa dua da fenerli bu arada, Aziz başkanlı değil) ya da dikkat çekmek için yapılan taraftar grubu dağıtmaları gibi olmadığını düşünüyorum. Ama içindeki kurtlar bırakmayacaktır onu. En kısa zamanda başka bir platformdan seslenmeye başlayacaktır bize. En azından ben öyle umuyorum.
Tuesday, 27 May 2008
zavallı..
Sunday, 25 May 2008
Nuri Bilge Ceylan
Ayıp olmaz mı..

Afedersiniz. Biz yanlış anladık. Adındaki "vizyon" zaten kulağa değil de göze yönelik bi yarışma oluğu konusunda biraz ipucu veriyor.. Şarkılar, daha sonraki seneler yarışmacıların tiyatral performanslarına fon müziği olarak kullanılacaktır ki sahne gösterileri ve vücut gösterileri herşeyi anlatıyor. Bi kaç seneye "Song Contest" ibaresini de kaldırırlar.
Biz o kadar yanlış anladık ki, Mor ve Ötesi gibi tavırları açık, belli politikaları belli kaygıları olan bi grupla katıldık. 7. olmamız gereken yerdeyiz. Türkiye'nin erovizyon şarkıları arasında bi yarışma yapılsaydı "Deli" 1. olabilirdi. Ama gerçek bir uluslararası şarkı yarışması olsaydı dünki, "Deli" ye 2. lik bile ayıp olurdu.
Bu zamana kadar bu yarışmaya katılmak için değişik maceralar yaşadık. Ama bulduk sonunda. Bu şarkıyla katılalım hep. Ara sıra "Everyway that I can" veririz, oldu bitti. Gönüllerin birincisini ilan ettik biz. Dünya Yalan Söylüyor.
Wednesday, 21 May 2008
Galler Prensesi

Herzaman derim Buribaker'a "Erkekler yazsın, kadınlar söylesin" ... Arkadaş ne güzel bi şeydir ve ne güzel sesi vardır ki klasik müziği zerk etti bünyeme kurtulamıyorum pençesinden. "You will never walk alone" u herkes bilir ama az insan dinlemiştir. Bu insanüstü onu bi söylüyo, liverpool insanın gözünde gerçek anlamda "més que un club" oluveriyo. Tarz biraz değişik tabi, ama yine de güzel ses heryerde güzel... Katherine Jenkins bana, Ayşe Hatun'un buribaker a hissettirdiklerini hissettiriyo desem belki 'birazcık' abartmış olabilirim.
Monday, 19 May 2008
Beady Belle
Beady Belle: Consolatory Dance & On The Ground
al karşına çalsın,oynasın,söylesin... hastasıyım!
Thursday, 15 May 2008
Tık,Tık,Tık...
Wednesday, 14 May 2008
Temenniler silsilesi

Ömrümün yeteceğini bilsem 40 yıl sonraki avrupa şampiyonasını veya 42 yıl sonraki dünya kupasını beklediğimi söylerim. Ama şu an, en yakındakine 23 gün kaldı. Bununla idare edicez. Sonrakiler için Allah kerim..
Bu arada eğer daha önce bi eşleşme olmazsa finalin adına bi tahmin: İspanya-Almanya.
Thursday, 8 May 2008
#4 Guardiola
Thursday, 1 May 2008
Buraya Kadar...!

Guy Ritchie
Materazzi hakkaten ne çirkef adammış. Şimdi daha net anladım!
Saturday, 26 April 2008
Sunday, 20 April 2008
I'm forever blowing bubbles

Saturday, 19 April 2008
Dua

Tanrı kulları rahat etsin diye dünyaya durmadan güzellikler bahşeder. Yaptıklarını bizim için akıl almaz kılan ise o güzellikleri yenilemesidir. Yani hiç bitmez onun güzellikleri, sonu yoktur...
Biz bozarız bazen onları.. Michael Jackson kendi cörtleyenlerden.. Biz hiç bişey yapmadık. Sadece sevdik, dinledik, baştacı ettik. O yanlış anladı ama... Üzüldük..
Kullarının üzüldüğünü gören Tanrı sonsuz vericiliğini tekrar gösterdi ve bu sefer ten rengini değiştirmek istemeyecek, ağzı burnu düzgün, beyaz bir genci sundu; sesini kulağımıza, dansı ve tavırlarını gözümüze.. Ve aynı kalitede..
Onun canlı performansını ekrandan izlemek bile heyecanlandırıyor beni ki yakından izlesem Tarkan izleyen liseli kızlar gibi hissederim galiba..
Tanrım sen Justin Timberlake'i koru. Gerçi ben rahatım. O da cörtlerse bilirim ki sen zaten daha iyisini bahşedersin bu aciz müsikişinas kullarına...

Wednesday, 16 April 2008
Cem Dizdar

Fanatiklik yapmayan futbola mantık çerçevesinde bakan , kazandığı noktada kaybeden için de üzülebilen , her şeyden önce sahada emek verenin hakkını veren spor yazarı. Böyle insanlar çoğaldıkça belki de vizyonumuz sahadaki hakem hatalarının ve yaratılan komplo teorilerinin ötesine geçer. son şaheseri ; http://www.ntvspor.net/Pages/22510.asp
Aluminados

Tuesday, 15 April 2008
Popçular Dışarı

Popüler kültür, bir yaşam tarzı, bir bakış açısı... İnsanın sahip olmak için çabalamasına gerek olmayan, tüketiciliğin hat safhada olduğu bi durum. Peki, neyi tüketir? Emeği, bilgiyi, görgüyü, saygıyı...
Pazar akşamı popüler bi futbol yorum yayını izliyorum.. Ziya Şengül abimiz saz arkadaşlarıyla beraber Kezman’ı yerden yere vurmakla meşgul... Bi ara daha önceki performansından örnekler verirken oynadığı takımları PSV, Chelsea, İspanya(?), Fenerbahçe diye saydı. Tamam PSV yi ve Chelsea yi babamızın oğlu gibi biliyoruz da bu ispanya ne ola ki? Neden “İspanya”? Adam Sırp. İspanya milli takımında oynayamaz. Haa o zaman la liga da bi takımdan bahsediyo abimiz. Hangi takım bu? Real Madrid , Barcelona, Valencia, falan olsa söylerdi; biliyodur zahar.. Eee adını söylemeyi mi bilmiyo, kelimelerin yazıldığı gibi okunduğu bi dil İspanyolca. Fransızcadaki gibi Bordeaux yazıp bordo da okumuyosun.. Cahil mi o zaman? Hayır. Gayet dolu bi abimiz (en azından vasatın üstünde)...
Be güzel abim desene “Atletiko Madrit” diye.. neden korkuyosun?
Senin o adını söylemediğin takım var ya, ne kupalar kaldırmış, ne başarılara imza atmış, dünya devleri Barça’ya, Real’e, Bayern’e (şampiyon kulüpler kupası), Independiente’ ye (kıtalararası) Galatasaray’a (!) karşı ne zaferler kazanmış... Bünyesinde ne oyuncular barındırmış dünyayı sallayan:
- Luis Aragonés
- Diego Simeone
- Milinko Pantić
- Abel Resino
- Andoni Goikoetxea
- Roman Kosecki
- Bernd Schuster
- Javier Irureta
- Christian Vieri
- Jimmy Floyd Hasselbaink
- Germán Burgos
- Fabricio Coloccini
- Luciano Galletti
- Celso Ayala
- Demetrio Albertini
- Cosmin Contra
- Ariel Miguel Santiago Ibagaza
- Santiago Solari
- Quinton Fortune
- Mateja Kežman
- Fernando Torres
- Martin Petrov
- Kiko
- Ruben Baraja
- Luccin
- Sergi Barjuan
- Jesper Grønkjær
- Demis Nikolaidis
- José Mari
......
Adını, Atletico ile duyunca şaşıracağı belki de kimler var bizim bilmediğimiz ama amacı o an Kežman’ı yermek olduğundan bu dünya devini ispanya’daki herhangi bi takım olarak hissetti. Ne kadar acı ki para kazandığı sektörde, değerini tüm dünyanın bildiği, 9 la liga şampiyonluğu, 9 ispanya kral kupası, 1’er ispanya süper kupası, kupa galipleri kupası ve kıtalararası kupa sahibi, la ligada bazı istatistiki veriler açısından Barça’yı, Real’i bile geride bırakan, España'nın en köklü takımlarından olan; stadıyla ve kurulduğu bölgeyle eşsiz, renkleriyle tanıdık, maçlarındaki atmosferiyle ikinci ligde bile efsane bi takımı popüler kültür esaretinde es geçti. Ben üzüldüm. Ama bunu Ziya Şengül’den beklemediğimden falan değil tabi.
Hangi radyoda dinlediğimi hatırlamıyorum ama DJ in 20 senelik “Bu kalp seni unutur mu” adlı Fikret Kızılok şarkısını “Çelik’in o unutulmaz parçası geliyor şimdi...” diye sunması gibi bu...
Friday, 11 April 2008
Keep on cheering it makes miracles!

"futbol 22 kişinin 90 dakika boyunca oynadığı ve sonunda almanların kazandığı bir oyundur." buna benzer bir cümleydi Gary Lineker tarafından söylenen. bugünde aynısı oldu. bu son olsun artık! inşallah Uefa kupasını Tekke kaldırır.
Wednesday, 9 April 2008
Geçmiş olsun!!
Eveet. Bir Şampiyonlar Ligi heyecanını da milli duygular bazında geride bıraktık. Bize bu heyecanı yaşatan Fenerbahçe'ye ben de teşekkür ediyorum tabi.. Ama ne var ki takım tutma konusunda, oyun kalitesinde olduğu gibi daha çok yolumuz olduğu kesin.. Orta sahada topu iyi çevirmeleriyle, tekpastaki şiirsellikleriyle, defansın ve kalecinin topu 7.32 nin tek tarafında tutma becerileriyle Chelsea, Fenerbahçe'nin sinirlerini nasıl bozduysa, birkaç "cesur" dangalak da saha dışında bizim (daha çok fener taraftarının) sinirlerimizi bozdu.. En aleni örneği de diyarbakırda bir gencin Chelsea formasıyla tur atıp "ölmeden önce son çıkış" bir fırına saklanması.. Canım kardeşim nerden buluyosun bu cesareti diye sormamak mümkün değil..
Neyse, seneye ve daha sonra bizimkilerin de katılımıyla heyecanı artan bir Şampiyonlar Ligi temennisiyle..
Teşekkürler...
