Monday, 24 September 2012

Eğlenmeye mahkûmlar...

Tüm duyguların uçlarda yaşandığı, 'Kimi üzgün kimi gün neşeyle dolduğumuz o kanal'ın stüdyolarındayız. Evet, olay yerinden bildirerek Flash TV dosyasını aralıyoruz.


Nüfusu itibariyle bırakın il olmayı bağımsızlığını ilan etmeyi düşünmesi gereken Bakırköy’ün en işlek caddelerinden birisi üzerinde bir apartman. Girişte tabela ve süslemeler var. Güvenlikle selamlaşıp turnikeden geçmemizle ‘arzın merkezine yolculuk’ başlıyor. Her adımında ‘düğün salonu’ atmosferini yaşatan merdivenler vasıtasıyla yerin üç kat altına iniyoruz. Sonunda ‘stüdyo’ yazan kapı karşımızda. İki akşam seyircilerin arasında yer alacağım Flash TV serüvenim başlıyor.

Önce Flash TV programlarına nasıl gelinir anlatayım: ‘Seyirci koordinatörü’ denen bir kavram var. Bu isimler programa kadrolu seyirci getiriyor. Eğer koordinatöre bağlı olarak gelirseniz sorun yok. Çünkü sizden o sorumlu. Yok koordinatörden bağımsız olarak müracaat ederseniz, damsız girilmiyor! İlk başvurumda ‘evlilik cüzdanı’ istemişlerdi. Yıldırım nikâh için vaktim olmadığını söyledim. İkinci başvuruda artık işin başındakilere gazeteci olduğumu belirterek izleyiciler arasına karıştım.
Stüdyoda yaklaşık 50-60 kişi var.

Katıldığım iki programdan ilki geçen yıl yayına başlamasıyla fenomen haline gelen ‘Kadere Mahkûmlar’. Hani şu, Dilber Ay ve Cihan Akboğa’nın sunduğu hapishane koğuşu dekorlu program. Önce içinizi kemiren, geceleri sizi uyutmayan, her anınızı tereddütle geçirmenize neden olan sorunun cevabıyla başlayayım: Hayır, o parmaklıklar gerçekten demir değil! Dikine olanlar plastik boru. Yani isterlerse kaçabilirler!

Ortam tasvirine devam. Koğuş dekorunda anlatmakla bitmeyecek detay var. Posterlerden bahsedeyim ben. Görebildiklerim arasında Atatürk , Metin Oktay, Yılmaz Güney, Yusuf Hayaloğlu, Edip Akbayram ile ‘Darağacında Üç F idan’Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Arslan vardı.

Programda format gereği sunucu ve konuklar kadar ‘koğuş sakinleri’ de başrolde. Bu isimler program esnasında ‘Dışarda mevsim baharmış, gezip dolaşanlar varmış, günler su gibi akarmış, geçmiyor günler geçmiyor’ havasını vermek için volta atıyorlar, bazen uyuyor, bazen de kavga ediyorlar. Figüranlık yapanlar ücret almıyormuş. Önceden seyirci olarak katıldıkları programda figüranlık hoşlarına gitmiş ve gönüllü olarak bu işi yapıyorlarmış.

Figüranlar arasındaki ‘Gardiyan’ abi rolünün hakkını veren kilit bir isim. Konukları ‘koğuş kapısı’nı açarak içeri alıyor. Figüranlara kimi zaman şefkatli kimi zaman ‘gaddar’ yüzünü gösteriyor. Reklam aralarında da ‘seyirciye’ gardiyanlık yapıyor. “Reklam arası 2 dakika”, “2 dakika içinde burada olun”, “Kısa reklam olacak bırakmıyorum hiçbirinizi”, “Yayına giriyoruz oturun lütfen” şeklinde talimatlarla bize de ‘devlet’in büyüklüğünü hissettiriyor!

Gazeteden çıkıp yorgun halde programa geldiğim için arkadaki ranzalardan birini gözüme kestirip “Acaba uyusam ne olur” diye düşündüm ama o sırada ‘Alkış yapmadığım’ için seyirci koordinatöründen azar işittim. Zira seyircilik ‘yan gelip yatma yeri’ değilmiş, onu anladım. Lakin figüranlar arasında bir abi çok kaytardı, hep oturuyordu, yazdım kenara!



Süper buluş: Açık görüş
Olay mahalline intikal ettiğimde eylül ayının 18. günü yaşanıyordu. Sunucu Dilber Ay kardeşi vefat ettiği için gelmedi. Kendisine başsağlığı, kardeşine rahmet dilerim. Ki program boyunca sürekli ‘Dilber Annemiz’e başsağlığı temennisi gönderip saygılarımızı sunduk.

O gün hem terör saldırısı olduğu için hem de programın tabiatı gereği ‘durgun’ bir gece oldu.

‘Kadere mahkûmlar’ ülkenin her yerindeki hapishanelerden izleniyor. Etrafta mahkûmlardan gelen mektuplar var. Bu izlenme sayesinde harika bir ‘iyilik’ yapılıyor: Açık görüş. Hemen anlatıyorum: Program reklama girince görevlilerden “Hapishanede yakını olan var mı” sorusu geliyor. Tanıdığınızın adını yattığı cezaeviyle beraber görevliye yazdırıyorsunuz, yeterli sayıya –genelde 10- ulaşılınca program sonu açık görüş yapılıyor. Cezaevinde yatan kişinin tanıdığına mikrofon uzatılıyor, kamera onu çekerken o da mesajını iletiyor. Dâhiyane! Bizim programda bu sayı yedide kaldı. Görüş yapılamadı maalesef...

Spor muhabiri olduğum için neden bu programa ‘şike soruşturması’ dönemi katılıp futbol dünyasının tutuklularına mesaj iletmediğime dair hayıflandığımı ise sizden gizlemeyeceğim.

Programda çok az konuşma yapılıyor, sürekli şarkı söyleniyor. Amaç cezaevindekilere moral vermek ama şarkı seçimlerinin yarattığı ruh halini bir de içeridekilere sormak gerek. Misal Âşık Mahzuni Şerif’in Merdo’su: “Sana bir gün olsun gülmedi hayat, kaderin berbat Merdo, burası gurbet...”
Yapılan az konuşma mutlaka ‘alkış isteme’kle son buluyor. Sunucu Cihan Akboğa her şeye alkış istiyor. Şehitlere, konuklara, şarkılara hatta anlamadığım şekilde ‘ Türkiye’ye bir alkış’ istedi. Alkışladık haliyle.

Saat 20.00’de başlayıp 23.00 sularında sona eren program boyunca verilen aralarda seyirciler yanlarında getirdikleri ‘kumanya’ları yerken son düdüğün ardından kendilerine tahsis edilen servislerle evlerine dağılıyorlar.

Latif Doğan’dan gayrisi teferruat!
İkinci gece ise bu kez eğlenmek için geldik. Önce size o gece yapılabilecekler arasında neler vardı sayayım: Leonard Cohenve Dead Can Dance konseri ile Manchester United-Galatasaray maçı. Televizyonda da sürüsüyle dizi. Ama bütün bunlar yerine önceki akşamki matem havasını dağıtmak için davullu zurnalı ve halaylı eğlenceye katıldım. Evet, Latif Doğan’ın sunduğu ‘Küstüm Show’dayız.

Programın konuğu şarkıcı Berdan Mardini. İlk programdaki eyirciler arasında rastladıklarımın bir kısmı burada da vardı. ‘Kadere mahkûmlar’da gardiyan rolünü oynayan abiyi bu kez tebdili kıyafet stüdyoda görünce takibe başladım. Meğersem gardiyanlık asli görevi adı da Atilla’ymış. Stüdyonun düzeninden sorumlu olan Atilla abinin görevi televizyon deyimiyle stüdyo amiri galiba...
Bu programda zorunlu olan tek şey eğlenmek! ‘Ayağa kalk’ talimatı gelirse ayağa kalkıp halay, ‘alkış’ talimatı gelirse alkışlamanız gerekiyor. Bunu şartlı refleks olarak yapanlar yani bir nevi ‘Eğlenceye mahkûm’ olanlar olduğu gibi bunu içinden gelerek yapanlar da var...

Handiyse deşifre oluyordum
Talimatlar genelde seyirci koordinatörleri ya da Atilla abiden geliyor. Kadere mahkûmlar programıyla kıyaslarsam bu kez kitle daha kalabalık olduğu gibi hem daha çok kadın var hem de yaş ortalaması yüksek.
Program esnasında tarihi bir ana da tanık oluyoruz: Konuk Berdan Mardini, o saat itibariyle dayı olacağını müjdeliyor. Şarkılı türkülü eğlence sürerken İsveç’te yaşayan ablasının ikizlerinin dünyaya geleceğini söylüyor. Gözü aydın olsun diyoruz bizler de sevincine ortak oluyoruz alkışlarımızla tabii. Çünkü kendimizi ifade etmemizin tek yolu alkışlarımız...

‘Zorunlu oynama’ya dönelim. Buna uymayan kişiler yerini kaybedebiliyor. Programda kısıtlı oturma yeri olduğundan eğer gecikirseniz kameranın göremediği yerlere oturmanız gerekiyor. E haliyle gözünüz de ön sıralarda oluyor. Burada eğer oynamayan varsa “Oynamayacaksa arkaya geçsin yer değişelim” itirazı geliyor. Ben ne mi yaptım? “Görev başında eğlenilmez” diyerek iştirak edemedim.
Bir ara hareketsizliğim ve ara sıra not tutmam deşifre olmama yol açıyordu ancak “Nereden geldin sen, ne iş yapıyorsun” sorularına “Aklıma esince not tutarım” şeklinde benim bile inanmadığım bir cevap verdim.

Bir dahakine görev icabı değil gerçekten eğlenmek için gideceğim! Çünkü burada eğlence bedava ve gerçekten iyi vakit geçiriyor izleyiciler. ‘Kenan’ın (Doğulu) sahnesi çok iyi’ derler ama bir de Latif Doğan’ı görün derim ben. Stüdyoda görüşürüz belki! İyi pazarlar...

Türkiye gündeminden bağımsızlar
Flash TV ’nin kendi gündemi ekseriyetle eğlendirme üzerine. Gündüz kuşağında ‘Evlendirme’yi vaat eden kanal sonra ‘eğlence’ye meyleden dakikalar sunuyor.
Hafta içi her gün saat 10.30’da isminin bile yeterli olduğu ‘Ne Çıkarsa Bahtına’ isimli evlilik programı yayımlanıyor. Akşamüstüne kadar filmlerle vaktimizi geçirirken, yine aynı günler 17.40’ta ‘Rengârenk’te kurtlarımızı döküyoruz.

20.00-23.00 arası cuma hariç her gün bir program yayımlanırken sırasıyla ekrana gelenler şunlar: İsimleri zaten yeterince açıklayıcı olduğundan tarife gerek yok. Evlere Şenlik, Kadere Mahkûmlar, Küstüm Show, Horon Show. Cumartesi Bezm-i Alaturka, pazarları ise Yıldız Yağmuru var.

Söz konusu programları televizyondan izlediyseniz ‘baş döndürücü’ bir hızla ekrana gelen görüntülerin değiştiğine tanık olmuşsunuzdur. Bu değişen görüntüler arasında kameraya yakalanmak ise maharet istiyor. Burada tüyoları seyirci koordinatörleri veriyor. Kimisine el ele tutuşup salınma, kimisine başını yanındakinin omzuna koyma gibi tavsiyelerde bulunup kameralara gönüllü sobelenmesini sağlıyor.

not: bu yazı 23.9.12 tarihinde radikal gazetesinde yayımlanmıştır.

1 comment:

Vildan said...

harika bir yazı olmuş, kahkahalarla okudum :)))