Friday, 21 August 2009
Wednesday, 19 August 2009
FW: Bill Gates servetini dağıtıyor
İlkokul arkadaşımın kaleminden...
Yıllar sonra karşıma çıkan ilkokul arkadaşımın blogunda gördüğüm yazı çok hoşuma gitti. Şu zamanlardaki ruh halime de hafiften dokunan bir yazı oldu. İznimi aldım noktasına dokunmadan alıntılıyorum. Eline sağlık Gizem.
" 'I mean, I'm really happy only when I'm on my own. Even being alone... It's better than... sitting next to a lover and feeling lonely.' repliğini ilk duyduğumda, filmi durdurup (Before Sunset) ahanda evet lan tam da böyle diyip bir kenara yazdığımı hatırlıyorum. Film tarihinde içeriği aynı olup buna bin basacak sözler söylenmiş olabilir, hiç önemi yok. Sonraki yıllarda kız arkadaşlarım mutsuz oldukları ilişkilerden bahsederken 'Abi sevgilinin yanında kendini mutsuz hissetmek, kendi başına mutsuz hissetmenden çok daha feci bişey. Böyle olmamalı.' diye ukalalık yaptığımı da itiraf ediyorum.
Sevgililiğin herkes için başka bir anlamı var. Vakit geçirmek için, güzel ve havalı bulup yanında dolaştırmak istediği için, veya bütün hayatını beraber geçirme niyetiyle 'ciddi düşünerek' sevgili olabiliyor insanlar. Ama bence esas mesele, en azından benim için, hayatta yapayalnız olduğumuz düşüncesinin hafiflediği, hatta bazen yok olduğu anlar yaşayabilmenin gerçekten aşık olduğun birinin yanında olmasıyla mümkün olduğu. Başarılı olmak, takdir edilmek, sevilmek, sayılmak, hepsi insanı tatmin eden şeyler. Ama ruhumuzun gerçek açlığını doyurabilmek için bunlar gene de geçici çözümler. İstediğin kadar paran, gücün, saygınlığın olsun gene de köpek gibi aşık olup acı çekersin. Veya aradığın aşkı bulamadığın için kendini içten içe yarım kalmış hissedersin. Çünkü bilirsin ki, aşkla birlikte hayata tutunursun, motivasyonun artar, neşen, keyfin yerine gelir. Herşey bi güzelleşir yani. İçin dışına yansır, yüzün gözün bile güzelleşir.
Başa dönecek olursak, yalnızken yalnız hissetmekte bir sorun yok. Herkesin bu yalnızlıkla barışması ve bunu bilerek yaşaması hayırlı bile olur. Böylece kendi başına durabilirsin, aşık olmadığın zaman da motivasyonsuz kalmazsın, yalnızlığını kabullenip kendine acımak yerine, onun farkına varıp güçlenirsin, aşık olunca da bu güç x10 olur. Ama sevgilinin yanında kendini hala yalnız hissediyorsan bu çok kötü. Aklın onun yanında ona anlatsan da bir anlamı olmayacak başka şeylerle meşgulse, sabahları kalkınca aklına ilk gelen şey o değilse ve bir gün yanında olmazsa nefessiz kalacağını düşünmüyor, bunu olgunlukla karşılayabiliyorsan, bu içten içe sana yalnızken duymadığın başka bir acı veriyor ve yalnız kalmayı bu acıya tercih etmekle kalmayıp, yalnızlığından mutluluk bile duyuyorsun.Ve ayrıldığın zaman duyduğun üzüntü de sabahları uyanmak istemeyecek, günlerce haftalarca duş aldırmayacak, arkadaşlarına durup durup 'Ben bi daha gülemicek miyim' diye sorduracak büyüklükte olmuyor.
Evet hayat kocaman, insanlar çok fazla, biri biter diğeri başlar, görülecek çok yer, tanınacak çok insan var. Herkes için biri var mı bilmiyorum, ama öyle olduğuna inanmak istiyor, yazıma yalnızlık paylaşılmaz diyerek son veriyorum."
Tuesday, 18 August 2009
Onno Tunç
"..."beste yapar mısın, niçin beste yapmıyorsun?” dedim, “tabii yaparım.” dedi. şeyi düşündüm çünkü ben, düzenleme yapan insan, yani işte türkiye’de bilinen tanımıyla aranjör dediğimiz kimse aslında en önemli kişilik, bir perform’un arkasındaki, çünkü on tane beste yapıyor demek nerdeyse en az. işte gitar partisi, bas partisi, davul partisi, kontrşanı kontrpuanı, çok sesli müziğin gerektirdiği bütün hatları yazmak ve onları matematiğini gerçekten bilerek akademik olarak doğru yerlerine oturtmak çok ciddi bir uzmanlık meselesi. o zamanlar küçüktüm ama hissettim bunu, bu kadar çok şeyi bilen ve yapan birisinin beste yapmaması mümkün değil diye; gerçi onno’nun bir lafı vardı “dünyada tek okulu olmayan şey besteciliktir” diye ama. melodisyenlik yine de farklı birşeydir benim için kompositörlüğe göre, ben hep öyle hissederim..." Sezen Aksu, Aynalar belgeseli
Monday, 17 August 2009
Yanlış zaman yanlış rakip
Konu atletizmden açılınca önemli yarışlarda aldığı ikincilikler nedeniyle Namibyalı sprinter Frankie Fredericks'i unutmamak gerekir. '92 Barcelona Olimpiyatları'nda 100 metrede İngiliz Linford Christie, 200 metrede ABD'li Michael Marsh'ın gerisinde kalan atlet, '96 Atlanta Olimpiyatları'nda ise 100 metrede Kanadalı Donovan Bailey, 200 metrede de ABD'li efsane Michael Johnson'ın ardında gümüş madalyayla yetinmek zorunda kalmıştı.
NBA'in unutulmaz yıldızı Clyde Drexler, bu oyunu tarihte en iyi oynayan kişiyle aynı anda parkelerde mücadele etme şanssızlığını yaşayan isimdi. Michael Jordan'ın gölgesinde kalan oyuncu hiç kuşku yok ki farklı bir zamanda NBA'de oynamış olsaydı çok daha fazla başarı yaşamış tarihte de çok daha büyük bir iz bırakmış olacaktı.
Alman bisikletçi Jan Ullrich, onun 'Bolt'u da Lance Armstrong'du. 1997 yılındaki Tour de France şampiyonluğundan sonra ABD'li efsane Armstrong'la rekabet etmek zorunda kalan Alman pedal maalesef tarihin tozlu sayfalarında Armstrong'un arkasındaki adam olarak kaldı.
Ve son olarak Finlandiyalı Formula 1 pilotu Mika Hakkinen. Finli pilot iki şampiyonluk yaşamış olsa da Alman efsane Michael Schumacher'in gerisinde kalan isimdi.