Saturday 29 May 2010

Kral dönmüş!


Müzikalitesini 'Duhtbrahma' yorumlar lakin ben şarkıya bayıldım. 'Dinledikçe seversin' janrında bir Tarkan şarkısı. Güfte müteveffa Aysel Gürel'den: Sevdanın son vuruşu...

Thursday 27 May 2010

İstiklal Marşı Hadise'si

Malum Hadise'nin milli maç öncesi okuduğu İstiklal Marşı bir çok tartışmaya yol açtı. Maç Amerika'da olduğu için Amerika'lıların bir ünlüye ulusal marş okutma alışkanlığından etkilendik herhalde. Burada eleştirilecek son kişi bence Hadise. Söylenmesi çok zor bir marşımız var. Bir de müzik desteği olmadan bu marşı okumak ve beğenilmek mümkün gözükmüyor.

Erkin Koray da uzun yıllar bunun mücadelesini vermişti. Marşın zor olduğunu, hatalı olduğunu savunmuştu. Yetkililere çağrıda bulunmuş, besteyi yeniden yapmaya hazır olduğunu belirtmişti. Hadise'den sonra bir çok otorite'den görüş aldı basın mensupları ancak bu konuya en çok kafa yoran isimlerden Erkin Koray'ı göremedik ekranlarda. Görüş alan olduysa belki de ben kaçırmışımdır ya da Erkin baba da görüş vermek istememiş olabilir.

Şimdi Erkin baba'nın 2006'da yazdığı "Mezarlık Gülleri" isimli kitabından sözünü ettiğimiz konuya ilişkin bölümü noktasına dokunmadan alıntılıyorum:

"Şu İstiklal Marşı'nı yıllardır stadyumlarda söylerken, halkın bando bitirdikten daha sonra bitirdiğini duyamamış olan "uzman"ların kulaklarına hepimiz "eşek kulağı bu herhalde" desek, eşeğe hakaret olur.

Yanlış bestelenmiş olması da ayrı bir konu...
Dilimde tüy bitti! Bırakın maçlardaki 50 bin hafadan 50 bin ayrı ses çıkışını, bu olayın tarihini özellikle not aldım: 10 Kasım 1999 saat 09:05...

Anıtkabir'de Atatürk'ün huzurunda devlet erkanı... Bırakın 50 bin'i, 50 en fazla 100 kişiler... Söyledikleri İstiklal Marşı'nı televizyon arşivlerinden ne olur bir bulun, ağlarsınız! Veyahut da kendinizi tutamayıp güler misiniz bilmem... 100 ayrı ses! Ses de değil, bir uğultu...

Neden? Çünkü söylenemeyecek kadar zor! Cevabı da bu kadar basit! Ama, en azından "profesyonel bir müzikçi" olarak bunları dile getirdiğimiz zaman, saygı gösterip "bu adam ne diyor?" diye kulak vereceklerine, bir yerlerde seni ima ederek: -"İstiklal Marşı'na bile dil uzatmaya kadar vardırdılar işi!" diyecek kadar da ahmaktırlar. Ben bu sözleri duyduğum zaman çok üzülürüm.

Başkent Ankara'yı yok sayıp, tam bir uyum içinde oldukları başbakanları ile Diyarbakır'da toplantı yapan "Aydınlar Takımı"ndanım zannederler beni muhtemelen...

Cevap da vermem öyle ortalık bir yerlerde... Sırf onları "madara" etmeyeyim diye... Kendilerini bizzat görüp, benim söylediklerimin aslında "kendilerinden daha milliyetçi bir söylem" olduğunu onlara bire bir anlatmak isterim.

İstiklal Marşı işi böyle... Orada bir (haayır, iki) yanlışlık var: Ritmi ve melodisi... İnşallah bir gün düzelecek! Bir de, kadın seslerinin önde oluşu da bir yanlışlık değil de, yakışıksızlık! Yakışmamış! Şöyle, tok tok erkek seslerinden beklerdim ben İstiklal Marşı'nı... Bu da tamamen benim şahsi zevkim ile ilgili bir şey...

Yalnız, bu İstiklal Marşı hakkındaki düşüncelerimi değil ama, önerilerimi bir "on sene" erteliyorum. Çünkü şu anda içinde bulunduğumuz durum (yıl 2006) çok özel bir durumdur ve bizim tüm Türk evlatları hep bir ağızdan, (teknik olarak yanlış olsa bile) o İstiklal Marşı'nı gırtlağımız patlarcasına gökleri titreterek hep bir ağızdan söylemeye ihtiyacımız vardır. "

Rakamlarla Arjantin'in Dünya Kupası kadrosu

Dünya kupasına katılan takımlar son kadrolarını bir bir Fifa'ya bildiriyor. Biz de fırsat buldukça burada incelemeye çalışıyoruz. Sırada Arjantin var.


Monday 24 May 2010

Cemil Meriç

Ekşisözlük'te Cemil Meriç başlığındaki 17 numaralı entry. 'Suyunrengi' isimli yazar kayda geçmiş. İyiki de yapmış: 
"Sol, geniş kalabalıkların refahını, ışığa kavuşturulmasını, fizik ve moral kalkınmasını ister. Sabırsızdır, gençtir. Zafer uğrunda birçok fedakarlıkları göze alır. Tecrübesizdir. Devrimin ve büyük reformların bütün haksızlıklara son vereceğine inanır.
Sağ, sayıya değil değere önem verir. Daha önce kazanılmış hakların devamını ister. Kalabalıkları yok sayar, vesayet bulundurulmalarına taraftardır. Yerleşmiş kuvvetlerle oynanmasına razı olmaz, karamsardır. Devrimlerin faydadan çok zarar getireceğine inanırlar.
İnsan, bazı bahislerde sağdır, bazılarında sol. Bu itibarla bu kelimeleri aşmak lazım."

Şampiyon Bursa! Part 2

Serinin devamı...

İlk yarıda zirvenin hiçbir bölümünü kaçırmadan, onun sıkı bir takipçisi haline gelen Bursaspor, ikinci yarının başında şampiyonluk söyleminden uzak tavrını sürdürdü. Her ne kadar saha içi sonuçlar ‘Timsahlar geliyor’ dese de futbolcular, yönetim ve teknik heyet ağız birliği etmişcesine ‘Yok öyle bir şey’ halet-i ruhiyesindeydi.

Şampiyon Bursa! Part 1



Radikal Gazetesi'nde yayımlanan seriyi bir de burada paylaşalım... 

Türk spor tarihinde bir devrim gerçekleştirerek 26 yıl süren ‘üç büyük’ hegemonyasına son verip ‘renk körü’ olmuş futbol dünyamıza yeşil rengi katan Bursaspor’un bu tarihi başarısı elbette kolay olmadı. Sezona ‘ilk 5’te yer alma hedefiyle başlayan ‘Timsah’ın alınteriyle kazanılmış şampiyonluğunun, ligimize yeşil rengin yanı sıra, renk skalasında ne kadar renk varsa hepsinin katılmasına ön ayak olması dileğiyle...