Monday, 26 December 2011
Fairuz vs. Nilüfer
Friday, 9 December 2011
1954-2011
Sócrates Brasileiro Sampaio de Souza Vieira de Oliveira
Monday, 10 October 2011
Alo Jose ben Ayşe...
Ha Jose Mourinho ile söyleşi nasıl mı yapılır? Burada kallavi bir örneği mevcut. Yüzümüz kızarmayacaksa ikisini okuyup gururla işte Türk basını diyebiliriz.
Tuesday, 4 October 2011
sdfjf!45dfkşl!!qrf+%+%hjg0+^^%şlkflşkdff
- Yorum İstanbul - Avrupa Yakası
- West Blocks - Avrupa Yakası
- Avrupa Konutları Atakent 3 - Avrupa Yakası
- Maximoon - Avrupa Yakası
- Merkez Kayaşehir - Avrupa Yakası
- Fuaye Süreyyapaşa - Anadolu Yakası
- Simplicity - Anadolu Yakası
- İstanbul Lounge - İstanbul Lounge 2 - Avrupa Yakası
- Bizimevler 4 - Avrupa Yakası
- Spradon Vadi - Avrupa Yakası
- Ataman Karina - Anadolu Yakası
- Batışehir - Avrupa Yakası
- Exen İstanbul - Anadolu Yakası
- Adapark - Anadolu Yakası
- İstWest - Avrupa Yakası
- Modakent - Anadolu Yakası
- Lagün - Anadolu Yakası
- İstanbul Sarayları - Avrupa Yakası
- Kelebekia Premium - Andolu Yakası
- Sarphan Finans Park - Anadolu Yakası
- Yedikule Konakları - Avrupa Yakası
- 1stanbul - Avrupa Yakası
- Dalga Kule - Anadolu Yakası
- Eston Deniz / Eston Şehir - Avrupa Yakası
- Varyap Meridian Ataşehir - Anadolu Yakası
Thursday, 18 August 2011
El-Rezilliko
İspanya Süper Kupası ikinci maçına da hafif Real Madrid’li bir çizgide başladım. Bu, geçen sezon bıraktığımız noktadan devam eden bir bakış açısı. İlerleyen günlerde Hamit’in ve Nuri’nin de takıma girebileceğini, Mesut’la beraber bu üçlünün, bu coğrafya’da Real’in daha fazla ilgiye mazhar olmasına, yalama rüzgarını arkasına almasına neden olacağını düşünüyorum. O zaman gelince duruma bakarız, safımızı değiştiririz. Dünkü maça Real Madrid iyi başlamıştı ama yine işi bitiren Barselona oldu. Bu ikilinin buluşmalarında hep Barselona’nın, Real Madrid’e oranla elinde daha fazla sermayesi olduğunu, gol atmak için sadece istemesinin yeterli olduğunu gözlemledim. Barselona, İşler sıkışınca biraz baskı kurup, golü bulabiliyor ve maçın genelinde de kendini çok fazla sıkmıyor. Dün maç 2-2’ye geldikten sonra Barselona’nın 3-2’yi bulacağını düşünüyordum ve öyle de oldu. Barselona oyuncuları; “dördüncü gol gerekse onu da atardık” izlenimi veriyor.
Bu yazı ve uzun girizgâh aslında skorun 3-2'ye gelmesinden sonra olanlar için yazıldı. Marcelo, yine kaybetmenin hırsıyla Fabregas’ın bacağını kırmaya -aslında ben bu hareketi tescilli kasaplar Pepe ve Khedira’dan beklerdim- teşebbüs etti. Ondan sonra saha karıştı. Arbedenin tekrarlarını izlerken özel insan! Joze Mourinho’nun Guardiola’nın yardımcısının kulağını çekmeye çalıştığını gördük. Mourinho bu hareketinin cevabını itilerek – kakılarak aldı. Sportmenlikten hiç nasibini almamış yüce şahsiyet muhtemelen maçtan sonra yine günlerce hakemi eleştirecek, basın toplantılarında Karanka’yı medyanın karşısına sürecek ama yine kendini hiç hatalı görmeyecek, yaptıklarından hiç ders almayacak. Gittiği her ülke’de basınla ve meslektaşlarıyla ters düşen, gereksiz polemikler yaşayan Mourinho, sportmenliğin, futbolun yüz karasıdır. Mourinho’nun saçtığı nefret tohumları oyuncularının pek çoğuna da sirayet etmiştir. Casillas, Kaka gibi gerçek sportmenler adına üzülüyorum.
Real Madrid yönetimi bence Real Madrid gibi bir kulübü, dünyanın gözü önünde bu kadar aciz durumlara düşüren Mourinho konusunda radikal bir adım atmalıdır. Bu hastalıklı sürece acil çözüm bulmalıdır. Bence görevine son verilmesi Mourinho’nun hayrına olacaktır. Yoksa kendisi her Barselona yenilgisinde ayrı bir rezillik çıkararak, Real Madrid’in prestijini aşağı çekmeye devam edecektir. Dört bir yanı Respect sloganlarıyla dolduran Uefa da Mourinho’nun cezasında indirime gideceğine, artırıma gitmelidir.
Barselona’yı ve hocası Pep Guardiola’yı tebrik ediyorum. Her seferinde, sadece futbol oynayarak, Mourinho’ya en güzel cevabı vermeyi başarıyorlar. Mourinho Real Madrid’den gidene kadar ben de Barselona’lıyım.
Friday, 15 July 2011
Copa America'ya bakış 1
Uzun süren sessizliğimizi yine bir futbol yazısıyla bitirelim. Copa America'da grup aşaması geride kaldı ve çeyrek finalistler belli oldu. Üç grupta oynanan 18 maçta 37 gol atıldı. Maç başında 2,05 gol ortalamasıyla kısır bir grup aşaması oldu. A ve C grubunda on'ar gol atılırken, B grubunda atılan 17 golün 12'si son maç gününde geldi. Çeyrek finaller öncesi naçizane gözüme takılan bazı şeyleri buraya not düşmek istedim.
Thursday, 5 May 2011
Braga; kuzey Portekiz'den gelen yiğit
Braga'nın hikayesi aslında hem uzun hem kısa. Çok gerilere gitmeden filmi 2008'den itibaren oynattığımızda tüm hikayeyi kolayca anlayabiliriz. Bizim tv'lerde yayınlanan yerli diziler gibi, neresinden başlarsan başla hikaye "anlaşılma garantili".
2008-2009 sezonu'nda Jorge Jesus yönetiminde İntertoto kupasından gelip, Uefa kupasında son 16 turu oynayan Braga, bir sonraki sezon bu başarının tesadüf olmadığını kanıtlayacaktı. Jorge Jesus Benfica'nın başına geçerken, Jesus'dan boşalan koltuğa da çiçeği burnunda hoca Domingos Paciencia oturuyordu. 2009-2010 sezonu tam anlamıyla Halef - Selef mücadelesi oldu. Selef rolü üstlenen Jorge Jesus Benfica'yı beş puan farkla Braga'nın önünde lig şampiyonluğuna taşıdı. Braga, koca sezonda ikinci basamaktan aşağı düşmedi. Kuzey Portekiz temsilcisi 18 hafta ilk basamakta kaldı, 12 hafta da ikinci sırada. İkincilik, Braga'nın lig tarihindeki en iyi derecesiydi.
Sırada Şampiyonlar Ligi vardı ve üçüncü elemede Celtic'i deviren Braga, play-off'ta da Sevilla'yı -hem de iki maçta da yenerek- saf dışı bırakıp, devler ligi gruplarına adını yazdırdı. Braga, H grubunda Shakhtar Donetsk ve Arsenal'in ardından üçüncü oldu, karnesine bir de Arsenal galibiyeti yazdırdı. Bu sırada Benfica da Şampiyonlar Ligi grubunda üçüncü oldu ve iki ekibin Avrupa kupası macerası kupa iki'ye taşındı.
Braga, kupa iki'de sırasıyla; Lech Poznan, Liverpool ve Dinamo Kiev'i eleyip yarı finalist oldu. Bu üç maçta dört gol atan Braga, kalesinde sadece ve sadece iki –rakamla 2- gol gördü. Bir Porto efsanesi, 1996 yılının Portekiz ligi gol kralı Domingos Paciencia'nın takımı Avrupa'ya, hatta Dünya'ya savunma dersi veriyordu. Bu esnada Jorge Jesus ve ekibi de önce Stuttgart'ı sonra Paris Saint Germain'i sonra da Psv'yi eleyip, yarı finalde Braga'nın rakibi oldu. Benfica bu üç tur'da 13 gol atıp, altı gol yedi ve Braga'nın tam tersi bir görüntü çizdi.
Peki Avrupa Kupalarında bunlar olurken lig'de neler yaşanıyordu? Avrupa kupasında bu kadar çok maç oynamaya alışık olmayan Braga, lig'de sıkıntılı günler geçirdi ve bir ara onuncu sıraya kadar geriledi. Benfica ise uzun süre lider Porto'yu takip etti ama Porto'nun puan kaybetmeye niyeti olmadığını görünce her geçen hafta teslim bayrağını biraz daha yukarı çekti.
Ve Avrupa Ligi'nde beklenen buluşma geldi çattı. İlk maçın evsahibi Benfica'ydı ve 2-1 kazanıp, rövanş için az da olsa bir avantaj yakaladı. Çünkü şimdi Braga gol atmak zorundaydı ve bu, oyun anlayışı kontra ataklar üzerine kurulu Braga için sıkıntılı bir durumdu. Ama rövanşta Braga golü erken buldu ve roller değişti. Artık Braga en iyi yaptığı şeyi yapmaya çalışacaktı: savunma. Aslında Benfica da öyle. Onların gücü hücum futbolundan geliyordu. Ama Halef, bu sefer Selef'ten rövanşı aldı. Maç 1-0 bitti ve tabiri caizse Avrupa Kupalarının çömezi Braga adını finale yazdırdı.
Finalde rakip, Braga'nın bir başka yakın tanıdığı Porto olacak. Braga kupayı alır ya da almaz ama bu sezon Avrupa kupalarında "gönüllerin şampiyonu" oldu bile. Lig'de ne mi oldu? Onuncu sırada, sıkıntılar içinde bıraktığımız Braga üçüncü sıraya kadar yükselmeyi başardı ve seneye Avrupa Ligi'ne play-off turu'ndan başlamayı garantiledi. "En heyecanlı yeri" 2008'de başlayan Braga hikayesi bakalım nasıl devam edecek?
Saturday, 30 April 2011
TBMM Koşusu Kupası sahibini buluyor
Yarışçılığımızın önemli koşularından Türkiye Büyük Millet Meclisi Koşusu, bugün Ankara 75.Yıl Hipodromu’nda yapılacak. Saat 16.30’da başlayacak yarışta dört ve yukarı yaşlı 18 Arap Atı start alacak. 1600 metre çim pistte yapılacak kupalı koşunun birincilik ikramiyesi 400 bin TL.
Türkiye’de 2010 yılının en iyi Arap Atı seçilen Hayatım, geçen yıl Cumhuriyet Koşusunu kazanan Gelibolu, 2009 yılı Cumhuriyet Koşusu galibi Özhaber, 2010 yılı Hatay ve Haralar koşularını kazanan Onurkaan ve 2009 yılı Veliefendi Koşusu birincisi Uçanbey büyük yarışın favorilerinden.
TBMM Koşusu, safkan Arap atlarının Triple Crown yapabilmesi için kazanması gereken yarışlardan ilki. Bu koşuyu kazanan at, 22 Temmuz Cuma günü Niğbolu ve 16 Eylül Cuma günü Veliefendi koşusunu da kazanırsa, Triple Crown yapıp tarihe geçecek ve sahibine de 500 bin TL özel ikramiye kazanıracak.
İlk kez 1959’da koşulan TBMM Koşusunu; Satvet ve Yavuzhan isimli safkanlar peş peşe üç kez kazanarak tarih yazmıştı. Bugün yarış programında, 2001 yılında TBMM koşusunu kazanan unutulmaz sprinter Odinhan’ın adının verildiği beş koşu da var.
Thursday, 3 March 2011
Hükümdar
"İnsanların teveccühü sayesinde hükümdar olmuş biri, onların dostluklarını kazanmak için çalışmak zorundadır. Bu, hükümdar için oldukça kolaydır; çünkü halkın istediği tek şey baskı altına alınmamaktır.
Halkın isteği dışında ve soyluların tevecchüne uygun olarak hükümdarlığı gelmiş olan biri, her şeyden önce halkın güvenini kazanmalıdır. Halkı himayesine almak suretiyle bunu gerçekleştirmesi oldukça kolaydır. İnsanlar, fenalık umdukları kimseden iyilik gördükleri zaman bu iyiliği yapana karşı daha çok minnet duyarlar..."
"Hükümdar için halkın dostluğunu kazanmak, en temel husustur. Aksi takdirde, zor anlarda bir çare bulması imkansızdır."
Wednesday, 23 February 2011
adama böyle özür diletirler!!
Bu blog'da Tanrıkulu'nun saçma sapan yazılarından alıntı yapıp, öne sürdüğü fikirlerin saçmalığını, tutarsızlığını anlatmaya çalıştım. O ise sürekli saçmalamakta ısrar etti, bir halttan anlamadan yazılar yazmaya devam etti. Alex'li Fener maç kazandıkça, hırsından, sinirinden ve utancından iyice saçmaladı. Beşiktaş maçından sonra Alex'den özür dileyen bir yazı yazdı. O yazıyı okuyunca, Tanrıkulu'nun Alex takıntısından hiç bir zaman kurtulamayacağını, bu ikilimde bocalayıp duracağını bir kez daha anladım. Yazıda şöyle komedi bir cümle var; Tanrıkulu Alex'e diyor ki: "Deparı zayıf, fiziki yönü zayıf, üst düzey rakipler karşısında çabuk oyundan düşen bir futbolcusun". Komedi'nin böylesi görülmedi! O zaman Messi'ye de, Ronaldo'ya da derler ki kardeşim senin de kaleciliğin çok kötü. Volkan Demirel'e de sende hiç son vuruş yok derler.. Bir futbolcunun bütün özelliklerinin tam olmasına imkan var mı? Böyle bir saçmalık olabilir mi? olur tabii, Altan Tanrıkulu yazarsa her türlü saçmalık beklenir.. Aşağıda Tanrıkulu'nun eski yazılarından alıntıladığım bölümler var. Ben o yazılanları unutmadım. Bugün kendisi çıkmış özür diliyor ama özür dileyecek şeyler yazmadan önce, bu camia'nın gelmiş geçmiş en değerli insanlarından birine hakaret ve itham'da bulunmadan önce düşünecekti. Ben yazılanları unutmadım ve unutmayacağım. Tanrıkulu bu çelişkinin içinde daha çok saçmalayacak. Neler yazmıştı, Alex'i nelerle itham etmişti?
- Cahil taraftarın kahramanı Alex'in 90 dakikalık oyuncu olmadığını kabullenemediler.
- Aylardır frikikten gol atamadığı halde ve takım içinde bunu daha iyi yapan arkadaşları varken çok kritik frikikleri o kullandı.
- KİMSE bana bugün Alex'in yaptıklarını, attıklarını anlatmasın.. Ben onların kitabını, Fenerbahçe tarihini yazdım..
- Elano, Diego, J.Baptista gibi isimlerin neden Brezilya Milli Takımı'nda oynadıklarını ama Alex'in alınmadığını açıklasın..
- Bu takımın çok iyi sprinter ve asist özelliği yüksek bir forvetle, bitirici bir santrfor arkasında Emre'yi, Özer'i oynatsa ne olacağını bırakın başkalarını, Fenerbahçe kaptanı Alex anlatsın..
- Alex için, Fenerbahçe kaptanı için kendisinin imza atması, kendisinin ilk onbirde olması, kendisi varken maç kazanılması, gol atması, asist yapması daha önemli, kimse kusura bakmasın..
- Alex, Alex'e saygı duyuyorsa, kaptanlık bandını takacak kadar Fenerbahçeliliği özümsemişse, Daum'a gidip, “Beni ikinci yarı kullan” demeliydi.
- Artık ayakları beyninin her isteğini yerine getiremiyor.
- Takımın kilit oyuncusu Alex yaşlı ve temposuz.
- Kaptanlık, sözleşme yenilenme zamanında kulüp üzerinde baskı kurmak değildir.. Herkesten fazla para almaya çalışmak değildir.. Hakemlere işini öğretmeye kalkmak değildir. Takım yenilirken soyunma odasına giderek teknik direktörü protesto etmek değildir..
- kaptan Alex, kulüp üzerinde baskı kurup imza attın..
- "Alex çok ağır.. Önüne atılan toplara koşarken, 5 metre arkasından gelen rakip topu ondan alıyor..